“Türkiye yüzyılı maarif modelinin” düşündürdükleri

Yeni maarif modelini oluşturanların zihin dünyaları ile çağdaş dünya arasında uçurumlar var. Maarifin başına geçen herkes on yıllardır “insan biçimlendirmeyi” hedefliyorlar, bu on yıllar içinde hedeflenen insan tipi değişti ama maalesef yöntem aynı kaldı.

Neresinden bakarsanız bakın çok ama çok yanlış bir model çünkü modeli oluşturanların zihin dünyaları ile çağdaş dünya arasında uçurumlar var.

Modelin ismi bile bir tuhaf, “Türkiye yüzyılı” ifadesi çok siyasallaşmış, bir siyasal partiye ve liderine* ait bir tabir, bu tabirin kuşakları ilgilendirecek bir maarif modelinde başlık olarak kullanılması zaten modelin niteliği hakkında güçlü bir kanıt, dahası, kavramın içi dolu değil.

Yüzyılın Türkiye yüzyılı olacağı iddiası da, hadi saçma demeyelim ama çok tartışmalı bir iddia; bu yazıyı 1 Mayıs Çarşamba sabahı yazıyorum, Bizans ve Osmanlı döneminde İstanbul’a su taşıyan Bozdoğan (Valence) kemerlerinin altından geçiş polis tarafından çok korkutucu bir biçimde kapatılmış durumda idi, bu görüntü bana Boğaziçi Üniversitesi/nin kapısına takılmış kelepçeleri ve “Türkiye Yüzyılını” hatırlattı.

Valence kemerleri altındaki çok çirkin görüntüyü ve Boğaziçi’nin kapısındaki kelepçeleri terleyerek düşünürken haber sitelerine İTO Nisan sonu itibariyle İstanbul enflasyonu düştü, aylık %4.89, senelik %78.81. Boğaziçi’ne takılan kelepçe, Valence kemerlerinin altındaki çirkin görüntü ve yüzde beşlik İstanbul aylık enflasyonu: “Hoş geldin Türkiye yüzyılı.”*

Müfredat önerisine bakıyorum, 4. sınıftan başlayarak 12. sınıfa kadar “Din kültürü ve ahlak bilgisi” isimli bir ders var, böyle bir dersin 4. sınıf çocuklarından yani 10 yaşında çocuklardan zorunlu olarak başlamasının bir pedagojik faciaya neden olabileceğini söylüyor bazı uzmanlar.

Üstelik, dersin içeriğine baktığınızda ders öyle “Din kültürü ve ahlak bilgisi” dersine de benzemiyor, içeriğinde dini pratikler, Kur’an-ı Kerim öğretisi ağır basıyor, bunu özellikle belirtiyorum çünkü 5. sınıftan itibaren (yaş on bir) lise sona kadar ayrı iki ders daha var, biri Kur’an’ı Kerim dersi, diğeri ise Peygamberimizin hayatı dersi, bu üç dersin içerikleri karşılaştırıldığında kabul edilemeyecek mükerrerlikler var. Anlaşılan bu derslerin temel amacı Türkçemizde karşılığı tam olmayan İngilizce bir kelime, “inculcation”, anlamı insanlara, bizim konumuzda küçücük çocuklara, bazı kavramları anlamlarını da tam öğretmeden sürekli tekrarlayarak içselleştirilmelerini, tekraren söylüyorum, anlamları verilmeden sağlamak.

Üstelik hem dini içerikli hem de Atatürkçülük içerikli derslerin veriliş biçimleri o kadar düzeysiz ki, insanın içi hem din kurumu hem de Atatürk için sızlamadan edemiyor.

Bu eleştirimi getirdiğimde lütfen kimse meseleyi bir “din karşıtlığı saçmalığına” çekmesin çünkü 8. ve 12. sınıflarda programlara konan “T.C. İnkılap tarihi ve Atatürkçülük” dersinin de ders başlığı olarak müfredata konmasına eleştirim var.

‘İNSAN BİÇİMLENDİRMEYİ’ HEDEFLİYORLAR

Maarifin başına geçen herkes on yıllardır temel hedef olarak “insan biçimlendirmeyi” hedefliyorlar, bu on yıllar içinde hedeflenen insan tipi değişti ama maalesef yöntem aynı kaldı.

Maarif çevrelerinden kimse bu insan tipi şekillendirmelerini dert etmezken senelerce okutulan İngilizce dersi sonrası lise mezunu gençlerimizin iki kelime İngilizceyi bir araya getirememesini dert etmiyorlar, bu yabancı dil öğretimi meselesini hayret verici biçimde iyi beceren Hollanda’ya altı ay için bir komisyon gönderip o öğretim metodunu öğrenip bizde de uygulamaya başlanmasını akıl dahi edemiyorlar.

Evet, çok net ifade ediyorum, dini içerikli ve Atatürkçülük temelli derslerin müfredattan kaldırılmasını teklif ediyorum, bunlar sadece dönemlere göre farklı insan modelleri hedefliyorlar ama bugünküne oranla çok daha nitelikli bir biçimde verilecek zorunlu felsefe ve tarih derslerinde kapsamlı bir din felsefesi ve dinler tarihi bölümleri, İslam’a pedagojik sınırları aşmadan ağırlık verilir, Cumhuriyet tarihi başlıklı detaylı bir bölüm olur ve olmalıdır ama bu başlıklarda ders açılması kanımca, abartmıyorum, Anayasanın 2. Maddesindeki Cumhuriyetin temel niteliklerine aykırıdır, vergi gelirleriyle yedi sene din dersleri verilmesi laiklik ilkesine, lütfen Diyanet ne olacak demeyin, bu konudaki görüşlerim zaten belli, Atatürkçülük dersi ise demokratik hukuk devletine aykırıdır.

Bakalım ne zaman bizim çok yetersiz maarif yöneticileri insan tipi oluşturma hedeflerinden vazgeçecekler, tekraren söylüyorum eskiden hedef başka idi, şimdi başka ama yöntem aynı olduğu için bu iki yaklaşımın sahipleri bence tek yumurta ikizleri.

Evet, temel öğretimin bir çıktı hedefi olabilir, olmalıdır ama bu hedef yerel içerikli yani dini ve milliyetçi hedefler değildir, eleştirel düşünceye açık, kuşkucu, sorgulayıcı, okumayı sevdiren, analitik bakış açısı kazandırmaya yönelik bir öğretim-eğitim modelidir.

Bir gazete yazısında çok detaya giremiyorum ama Milli Eğitim Bakanı’nın matematik müfredatından entegral hesaplarını kaldırmasını savunma biçimi, kimse kusura bakmasın, çok cahilce idi, “entegral bilgisine gerek görmedik” dedi ama Sayın Bakan matematiğin sadece bir bilgi olmadığını, bir yöntem olduğunu anlaşılan bilmiyor ya da anlamamış.

Ben senelerce Türkiye üniversitelerinin hukuk fakültelerinde, sosyal bilimler fakültelerinde bir sene düzeyli bir matematik dersi verilmesini savunmuş idim, Bakan Beyi okuyunca bu söylediğimin ne kadar da haklı olduğunu maalesef bir kez daha gördüm.

Bu “Türkiye yüzyılı maarif modeli” konusunun kendisi, içeriği çok niteliksiz olmakla birlikte konu çok önemli, muhtemelen tekrar döneriz bu alana.

*ABD’li, daha doğrusu New Yorklu dünyaca ünlü yazar Paul Auster’in ölümü sonrası bir kanalda Erdoğan’ın bir ara Paul Auster hakkında yaptığı yorumu işittim, sadece Erdoğan’ın bu Paul Auster değerlendirmesi bile “Türkiye yüzyılı” kavramının ne kadar anlamsız olduğunu gösteriyor, lütfen Google’a girin ve Erdoğan’ın Paul Auster incisini izleyin, hak vereceksiniz.


Eser Karakaş: 1953 senesinde İstanbul’da doğdu. 1964’de Moda İlkokulunu, 1973 senesinde İstanbul Saint Joseph lisesini, 1978 senesinde Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Ekonomini bölümünü bitirdi. Doktorasını 1985 senesinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamlayan Eser Karakaş 1990 senesinde Doçent, 1995’de de profesör oldu. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF Dekanlığı ve rektör yardımcılığı yaptı. 2014 senesinde İstanbul Üniversitesine geri döndü, 2016 senesinde 675 sayılı KHK ile kamu hizmetinden, üniversiteden uzaklaştırıldı. 2008 ve 2023 seneleri arasında da Strasbourg Üniversitesinde dersler verdi. 2010 senesinden günümüze de Yunanistan’da ELGS’de (Avrupa Hukuk ve Yönetişim Çalışmaları) dersler vermektedir. Uzmanlık alanı kamu maliyesi, kamu ekonomisi, AB ekonomisi dallarıdır. Bir kız babası, bir kız dedesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi