Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

65. yıldönümünde 6-7 Eylül pogromu

6-7 Eylül pogromunda öldürülenlerle ilgili rakam 11 ile 17 kişi arasında değişmektedir. Saldırgan güruh bazı Rum erkeklerini zorla sünnet ettiler. Bu erkekler arasında papazlar da vardı.

Türkiye’deki rejimin en tipik özelliklerinden bir de toplumu hafızasızlaştırmaktır. 6-7 Eylül pogromu, Varlık Vergisi rezaleti, İstanbul Rumlarının 1964 zorunlu sürgünü çok yakın tarihlerde yaşanmasına karşın, 1915 soykırımı gibi,  uzun dönemler toplumun hafızasından silindi.

Soykırım Karşıtları Derneği 1998 yılında Almanya’daki Türkiyeliler arasında, soykırım gerçekliğinin kabulü için 10 binin üstünde imza topladı ve bunu TBMM’ne yolladı. T.C. yurttaşlarının TBMM’ne dilekçe verme hakkı açıkça çiğnenerek, hiçbir yanıt verilmeden geldiği adrese iade edildi. 

Aynı, TBMM üyelerine yollanan "Mavi Kitap"ın 2009 yılında iade olunması olayı gibi… Burada da milletvekillerinin posta alma hakkı açıkça çiğnenmişti, TBMM Başkanlığı tarafından reşit olmamış çocuk muamelesi yapılarak. Ne yazık ki, buna BDP de dahil, hiç bir partiden tepki gelmemişti, ki Parti başkanlık divanında da temsil olunmakta idi.

2014 yılında HDP milletvekili Sabahat Tuncel, Ermeni Soykırımının tanınması ve özür için ilk kanun teklifini verdi. Sabahat Tuncel’in bu teklifi, İmralı tarafından "şimdi sırası mıydı?" tepkisini almıştı. Sabahat Tuncel hala hapis. HDP milletvekili Garo Paylan, 2020 Nisanında Ermeni Soykırımının araştırılması için öneride bulunduysa da, TBMM araştırmaya değer bulmadı. 

6-7 Eylül pogromunun yıldönümü vesilesi ile, köşemde SKD’nin yapmış olduğu açıklamaya kısaltarak yer vermek istiyorum:

6-7 Eylül pogromunun fitili, 6 Eylül 1955 günü saat 13.00’te devlet radyosunda, Mustafa Kemal’in Selanik’te bulunan evinin bombalandığı haberinin anonsu ile ateşlendi… Aslında daha bu haberler piyasaya sürülmeden bütün hazırlıklar yapılmıştı. Haftalar öncesinden İstanbul’da saldırıların gerçekleştirileceği mahallelerin muhtarlarından ev ve işyeri adresleri istenmişti…Saldırılacak ev ve işyerlerinin bazıları haç figürleri, "GMR" (Gayri Müslüm Rum), "Türk değil" veya "Türk" gibi kısaltmalar ve notlarla işaretlenmişti…   

Saldırılar kendi aralarında sürekli iletişim halinde örgütlü birlikler tarafından gerçekleştirildi. Bu birlikler 20-30 kişiden oluşan birliklerdi… Özel olarak daha önceden hazırlanan listeler yardımıyla saldırılacak ev, okul, kilise, işyerlerini, saldırı birliklerinin önderleri tespit etmekteydiler. .. Tüm bu saldırıların, pogromun hedeflenen başarıya ulaşması, kısa bir zamanda azami zararın verilebilmesi için araç ve gerece de ihtiyaç vardı. Ve bu da detaylı bir şekilde düşünülmüş, hazırlıklar yapılmıştı. Taşlar, kürekler, testereler, baltalar, demir makasları, kaynak makinaları, demir çubuklar, kalın çıtalar kamyonlarla şehrin merkezi noktalarına nakledilmiş ve hazır hale getirilmişti. Aynı şekilde saldırı birliklerinin elemanlarının ulaşımı da bu kamyonlar, özel araçlar, otobüsler, vapurlar ve bazı durumlarda askeri araçlardan mevcut ulaşım ağı ile gerçekleştirilmiştir.   

6-7 Eylül pogromunda yaralananlarla ilgili verilen rakamlar 300 ile 600 kişidir. Öldürülenlerle ilgili rakam 11 ile 17 kişi arasında değişmektedir. Saldırgan güruh bazı Rum erkeklerini zorla sünnet ettiler. Bu erkeklerin arasında bazı papazlar da vardır. 

Mezarlıklar, kiliseler, sinagoglar, okullar, dernek binaları, dükkanlar, restoranlar, mağazalar, atölyeler, evler saldırıların hedefi oldu. Dini mekanların, okulların içerisindeki eşyalar tahrip edildiler. Dükkanların, mağazaların, restoranların içerisindeki eşyalar, beyaz eşyalar, elbiseler, kumaşlar, ayakkabılar kısaca binaların içerisinde ne varsa hepsi ya tahrip edildi ya da yağmalandı. Henüz yeni defnedilmiş cenazeler mezarlardan çıkarılarak cesetler bıçaklandı. Mezarlıklar tahrip edildi, mezarlardan iskeletler çıkarılarak etrafa saçıldı.

Saldırılar sırasında saldırganlar yaygın bir şekilde kadınlara tecavüz etmişlerdir. Tecavüze uğrayan kadınların sayısı 200’den fazladır. Balıklı Hastanesi Başhekiminin ifadesine göre, sadece Balıklı Hastanesinde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştür. Birçok kadın tecavüze uğradığını anlatmak istemediğinden, saldırıyı saklamış ve tedavi de olmamıştır. Tecavüz mağdurlarının sayısı gerçekte bu bilinen rakamın çok daha üstündedir. 

Türk resmi kaynaklarına göre saldırılar sırasında 4214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar vb. yerlerin bulunduğu 5317 tesis saldırıya uğramıştır. Saldırıya uğrayan işyeri sayısı, bir Yunan kaynağına göre 4228 ve Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi’ndeki belgelere göre ise 3900 olarak verilmektedir. 

Saldırılara katılanların arasında toplumun her kesimden insanlar vardır. Saldırgan güruhun içinde erkekler, kadınlar, gençler, yaşlılar, işçiler, öğrenciler, taksi, tramvay ve otobüs şoförleri, seyyar satıcılar, hamallar, memurlar, tüccarlar, işsizler, emekliler vardır. Polislerin, "bugün polis değiliz, Türküz" dedikleri bir ortamda gerçekleşmiştir bu saldırı ve yağma…  Saldırılar sadece İstanbul’da ikamet eden saldırganlar tarafından gerçekleştirilmemiştir… İçişleri Bakanı Namık Gedik, 6 Eylül günü pogrom sırasında İstanbul’dadır ve artan şiddet olayları nedeniyle Vali Gökay’a ulaşmaya çalışan emniyet güçlerine "söz konusu olayların milli bir halk ayaklanması olduğunu" söyleyerek, müdahale etmemeleri yönünde talimat vermiştir.

Demokrat Parti’nin kurucularından olan Fuat Köprülü’nün bir söyleşide: "Hadiseler Fatin Rüştü Zorlu’nun ilhamı ile Menderes ve Gedik tarafından tertiplenmiştir. Ata’nın Selanik’teki evini Menderes bombalatmıştır. Meselenin tahkik edilmesini, mesullerin bir an evvel meydana çıkarılmasını istedikçe Menderes’in işi kapatmaya çalıştığını gördüm."

Bu pogrom, Osmanlı İmparatorluğu ve onun ardılı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin soykırımcı devlet geleneğinin bir ürünü, yeni bir halkası ve Türkleştirme politikasının ta kendisidir. Bu geleneğin insanlık suçları hanesi hayli kabarıktır…

Pogromun hemen ardından binlerce Rum Türkiye’yi terk etti. Ardından 1964 yılında İstanbul’daki Yunanistan vatandaşı Rumların apar topar sürgünü geldi…

Türk devleti, 1955 yılında hem içeride ekonomik ve siyasi bir krizin içerisindeydi ve hem de dışarıda yayılmacı politikalarının planlarının köşe taşlarını döşüyordu… 2020 yılının Eylül’ündeyiz ve TC içeride devasa ekonomik ve siyasi bir krizin içerisinde bulunmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyini halen işgal altında tutuyor. Suriye, Irak ve Libya’da fiili işgal ve işgal denemeleri yürütüyor. Kürt halkının bütün parçalardaki kazanımlarına karşı düşmanca saldırı ve imha operasyonlarını kesintisiz bir biçimde sürdürüyor. Ermenistan, Karabağ, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a karşı savaş ve işgal tehditlerinin dozunu her geçen gün daha da sertleştiriyor. 1955 Türkiyesi ile 2020 yılının Türkiyesi arasındaki bu benzerlikleri görerek, devletin hem içeride Hristiyan halklara, Yahudilere, Kürtlere, Alevilere kısacası Türk ve Sünni görmediği halklara karşı olası yeni saldırılarına hazırlıklı olmayı ve hem de her türlü savaş ve işgal politikalarının karşısında durmayı gerekli kılmaktadır. 

SOYKIRIM KARŞITLARI DERNEĞİ  

 

Kaynakça

1) Dilek Güven, "Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları", İletişim Yayınları, 2006.

2) "6-7 Eylül Olayları, Fotoğraflar-Belgeler. Fahri Çoker Arşivi", Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Ağustos 2005

Bu konuda Cerrahpaşa Osmanlı Bankası Arşiv binasında yaşanmış bir tanıklık için bk: Emine Şengül (Erdem), Bir Yerde Bir Gül Ağlar, Türkçe/Yunanca iki dilli, Belge Yayınları 2000.

Üstte kullanılan resim: 2018 yılında, Atina Güzel sanatlar Akademisi desteği ile açılan 6-7 Eylül Sergisinden

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi