7 Haziran'ı bir kez daha hatırlamak

7 Haziran'ı bir kez daha hatırlamak
Görünen odur ki; AKP+MHP+Mafya ortaklığını oluşturan derin siyasi irade, başka partilerin ülkeyi yönetmesine gönlü razı değil.

Yusuf BARAN BEYİ*


7 Haziran 2015 seçiminin sonuçları, Kürt siyasetçileri için, bir zafer olduğu gibi, aynı zamanda derslerle dolu bir süreçtir. O siyasi süreci, atlamak ve unutmak gibi bir durum olmamalıdır. O gün yaşanan siyasi manivelalar, adeta bugün yaşadıklarımızın bir kopyası gibi tekerrür ettiğini görüyoruz. Yine Kürtler üzerinde oyunlar oynanıyor. Muhalefet partileri, utangaç bir şekilde, nerdeyse aynı rolleri oynamaya çalışıyorlar. Onlar doğal olarak(ama ayıp ederek) derin yapıların milli ayarlarına göre görev üstlenebilirler. Şu an derin yerlerde siyasi projeler üreten sistemin "üst akıl" aktörleri, AKP’nin iktidar olmasını tercih etmektedirler. Kim onların projelerini en iyi şekilde uyguluyorsa, ona görev tevdi edilir. Şu veya bu parti olmuş pek fark etmez. Türkiye’nin ahvali şeraiti ve siyasi ikliminin mevcudiyeti şu an böyledir.

7 Haziran seçimlerinden sonra kaybeden Erdoğan, Selahattin Demirtaş'ın; "Seni başkan yaptırmayacağım." sözü üzerine, adeta çıldırmıştı. Seçimin sonuçları ilan edilmesiyle, Demirtaş’ın söylediği söz gerçekleşmişti.  Oluşan siyasi tablo, sistem için oldukça endişe vericiydi. Kürt partisi HDP, seçimde zaferle çıkmıştı. Bunun siyasi ve sosyolojik tekabülü; "Kürtler ülke genelinde kabul görüyor" şeklindeydi. Ortaya, halklar arasında gerçek bir "kardeşlik"  sözleşmesinin fotoğrafı çıkmıştı. Devletin derin yerinden duran ve siyaset üreten ve hatta gerekli uygulamaları yürüten; "Üst akıl" için, bu durum, oldukça sakıncalıydı. Derhal müdahale edilmeliydi. Ve öyle de oldu.

Bunun üzerine, sadece AKP’ye değil, muhalefet partilerine de o gün bir ayar çekilmişti. Kürtlerin siyasi kazanımlarına karşı tökezlenen Türk siyasi partileri, o gün perde arkasında, hepsi bir araya gelerek, hükümet kurmayıp, yeniden seçim kararı almışlardı. "Üst akıl" için, CHP’nin hükümet kurması, hele HDP ile bu işi yapması, olacak şey değildi. Karşı oldukları bir durumdu. Odak denilen bir partiyle hükümet kurulamazdı. Tek çözüm yeniden seçime giderken, 5 aylık bir "kıyamet projesi" uygulanacaktı. Kasım’da yapılacak olan seçime kadar, Kürtlerin yoğun yaşadıkları il-ilçelerde korkunç katliamlar ve cinayetler yapıldı. Ardından HDP’nin önemli siyasi kadroları tutuklandı. Tam bir kaos ortamı yaratıldı.

Tüm bu olaylar olurken, bazı medya ve basın kuruluşları, son hızla kışkırtıcı yayınlarına devam ediyorlardı. Bırakın siyasi Kürtlere yönelik saldırıların olması, sıradan Kürtlere linç girişimleri başlatıldı. Türkiye genelinde Kürt siyasi yapılarına linç girişimi başlatılırken, muhalefet partileri, adeta sessizliği tercihe etmişlerdi. HDP, bir başına bırakılmıştı. HDP’nin yıpratılıp güçten düşürülmesi gerekiyordu. Mevcut ortam kısa sürede kaosa dönüştürüldü. Kürtlere siyasi kıyım devam ederken, muhalefet partileri "utanarak" fısıltı şeklinde, verdikleri demeçlerle yetiniyorlardı. Çünkü uygulamaların "gizli" otaklarıydılar.

Gizli güçlerin amaçlarına kendini kurban eden muhalefetin, bugün ne yapacağı çok, ama çok merak konusudur. Geçmişte yaşananlardan dolayı HDP, yoğurdu üfleyerek yemek zorunda bırakıldı. Muhalefet derin güce alet olmayı bırakıp, halkın ve HDP ile hareket eden demokratik güçlerin sesine ve çağrılarına artık kulak vermelidir. Yoksa muhalefet, bu ırkçı "üst akıl"ın dümen suyunda giderse, ülke çok büyük bir zarar görecektir. Gelişmeler dönülmeyecek bir mecraya girebilir. Muhalefet, iktidarın suçlayıcı laflarına göre şekillenmemeli, en kısa zamanda ülkenin yararına olabilecek, demokratik bir güç birliği oluşturmalıdır. Artık olan bitenlere karşı sessiz kalınmamalıdır.

"Sessizlik" deyince, Aliya İzzet Begoviç'in sözünü hatırladım. "…Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey;  düşmanlarımızın sözleri(yaptıkları) değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır." Evet, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra sahnelenen siyasi tutumları ve süreci, unutmamak üzere bir kez daha o günleri hatırlayalım. Deniz Poyraz’ın öldürülmesi sıradan bir cinayet değildir. Amaçlanan şey; orada bir katliam yapmaktı. Ama bir şeyler ters gitmişti.

HDP’ye kapatma davasının yeniden açılması, yüzlerce siyasi kadrosuna yasaklamanın düşünülmesi, sizlere tanıdık gelen bir uygulama gibi gelmiyor mu? Erdoğan’ın "Bunlar iyi günlerinizdir." Sözü, boşuna söylenmiş bir laf değildir. Görünen odur ki; AKP+MHP+ Mafya ortaklığını oluşturan derin siyasi irade, başka partilerin ülkeyi yönetmesine gönlü razı değil. Yerlerden sürülen ülkenin imajı, adaleti, hukuku, ekonomisi ve siyasi ahlakı ve en önemlisi vicdanı köreltilmiş durumda. Ortaya dökülen bunca "pislik"ten sonra, muhalefet halen çaresiz ise, hangi güçle seçime gider, ülkeyi nasıl yüz akıyla yönetecek peki? Erdoğan’ın dediğine göre "bunlar daha iyi günlerimizmiş" daha kötüsünü beklemek ve başka kanların dökülmesine gönlünüz razı olur mu? Deniz Poyraz hunharca öldürüldü! Susanlara soruyorum; Mutlu musunuz?

*Eğitimci Yazar

Öne Çıkanlar