Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Babamın Kemanı

Çocukluğumdan kulağımda kalan nağme, babamın kemanı ile Bach’ın Chaconne’u.

 

Duvarımdaki Sartre, (1946, Henri Cartier-Bresson)

Stockholm. Babamı 1968 güzünde kaybettim. Yani 20 yaşında. 62 yaşındaydı. Eve İlim Yayma Cemiyetinin bültenleri gelirdi. Hissesi olduğu için. Paul Bourge’nin "Çömez" diye bir romanı vardır. Pozitivist, laik kahramanının 19. Yy. sonları Fransa’sında dine dönüşünü konu edinir.

Cumhuriyet genci babam da yaşlılığında dine dönmüştü Bouget’nin kahramanı gibi. Küskündü, en verimli çağında "resen emekli edildiği" için, 27 Mayıs Cuntasının 1961 seçimlerinden önceki kararlarından biri ile. Üniversitelere yönelik 147’ler olayı gibi. İçişleri Bakanlığında korkunç bir müsteşar vardı.  Her yer emekli asker valilerle dolmuştu.

Seçimlerden önce, eski İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay, evimize gelip, kurucularından biri olduğu Yeni Türkiye Partisine katılıp, aday olmasını istemişti de, evin kadınları ayağa fırlayıp Hayır demişti. Yassıada örneği hala canlı iken.

Benim solculuğuma hoşgörülü idi. Belki de memnun. Öğretmen arkadaşı Basri, 1946 yılında işkencede öldüğü için mi, kim bilir?

TİP, 1965 seçimlerinde meclise girdiğinde, gülümseyerek, "seninkiler Meclise girdi diyecekti". 

Nuruosmaniye Camiinden cenazesi kalkarken, İlim Yayma Cemiyetini temsilen gelenler, duvardaki FKF’nin yolladığı çelenge bakıp, "Allaallah" diyordu.

Liseli bir genç olarak, duvarım resimler ile doluydu. Mesela, Sartre’ın "Sisler Bulvarı"na giden köprüdeki pipolu resmi.

Duvara, erken yaşta ölen şair Muzaffer Tayyip Uslu’nun dizelerini yazmıştım, "Nasıl yaşamışsın Remzi Bey, bugüne kadar insanlardan?" Belki babamın adı olduğu için koymuştum. Ya da küskünlüğüne bir tepki olarak. Odama girip bu dizeleri okuduğunda, bir şey dememiş, "çık çık" deyip çıkmıştı dışarı.

Geyran köyü 1936, Niksar Nüfus Müdürü Alim Zarakolu ve Kabataş Lisesi öğrencisi,
daha sonra İktisat Profösörü Avni Zarakolu (Nejat Ölçen Arşivi)

Öğretmen kökenli idi. Hem de köy öğretmeni. Eğitimin ülkeyi dönüştüreceğine inananlardandı. Ve toplumsal dönüşümün köylerden başlayacağına…

Kendisi de bunun örneği idi. Sibirya esiri asker dayısının yanında kısa devre askerlik yapıp, Alevi köyü Geyran’a (Yazıcık) öğretmen gitmişti. Pertevnihal Lisesi ve Ankara Hukuktaki eğitimini dışarıdan Geyran’da öğretmen iken bitirmişti.

O zaman öğretmen olacak olanlara kısa devre askerlik yaptırılıyormuş. Hani 60’ların başındaki yedek subay öğretmenlik gibi… Yoksa entelektül Ferid Edgü nasıl buluşacaktı Hakkari ile!...

Geyran’a gitmeden önce Maarif müdürlüğünde, "git şansını dene demişler, Yezid! diyip öğretmen barındırmıyorlar. Sen de beceremezsen zaten okulu kapatacağız!"

Arif Dayısının armağanı kemanla gider Geyran’a. Arif dayısı asker ama aynı zamanda ressam, aynı zamanda çümbüş yapacak kadar el becerili. Rusya’nın katkıları! Tokat’ta ortaokulda iken, alır keman dersini babam.

Ve kemanla da buluşturur Geyranlıları, köy odasındaki keyifli toplantılarında. Yakın arkadaşı Zotiri namlı ormancı Necati Başaran da katılır toplantılara çümbüşü ile.

Oyunlardan biri de yumurta saklamaktır odada. Geyranlılar minder, yastık arkasında saklı yumurtayı aralarken, babam kemanının nağmesi ile yön gösterir, yaklaştınız, yada uzaklaştınız anlamında müziğin dili ile.

1938 Tokat, Başöğretmen Remzi Zarakolu önde eşi Safiye, oğlu Atanur ve kızı Ayten.
Arkada Tokat’a getirdikleri Geyranlı Hasbi ve Geyranlı iki kız öğrenci.(Nejat Ölçen Arşivi)

 

Ne de olsa Müderris oğlu, "Gerçek İslam Alevilikte" dermiş o zamanlar, arada bir bağ kurmak için olsa gerek. Belki moderniteye daha açık olduğu için. Tıbbiye’de iken Geyran’da öğretmen abisini ziyaret ettikten sonra Tevfik Zarakol ise, asıl Türk kimliğini Aleviliğin temsil ettiği düşünmüş (*)

Zorunlu emeklilikten sonra babam kemanına dokunmadı. Kaldırıldığı yüklük duvardan kaçak su sızıntısı ile küflenince kemanda nasibini aldı ve çöpü boyladı.

2010 yılında Geyran’ı ziyaret ettiğimde babamın iyice yaşlanmış bir öğrencisini de gördüm.

Geyran 1980 öncesi kültür festivali düzenleyen, en çok öğretmen yetiştiren bir yere dönüşmüştü. Yazarlar da çıktı. Almanya’da yaşayan Zürbiye İvrik gibi. (**)

Ama bir binbaşı inletmiş Geyran’ı 12 Eylül darbesinden sonra. Bana rehberlik eden orman korucusu ise 6 ay hapis yatmış, DY’cilikten.

Bana, "27 Mayıs’tan sonra babanın Cunta tarafından tutuklanmasını biz Geyranlılar önledik" diyecekti. Doğru mu bilmem. 50’lilerde kırdan şehire akın sırasında da babam az Geyranlıyı, az Mesudiyeliyi işe yerleştirmemişti. Kapının önü çarık ve cizlavet ile dolardı. Onun teşekkürüymüş  belki de! 

Çocukluğumdan kulağımda kalan nağme, babamın kemanı ile Bach’ın Chaconne’u.


(*) Tevfik Zarakol, Bu Millet Nasıl Değişir, Güven Basımevi 1940.
(**) Zürbiye İvrik, Mahremin Arka Bahçesi, Favori Yayınları 2013

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi