Dayanışmadan, demokrasiden gayrısı nothing else matters…

Dayanışmadan, demokrasiden gayrısı nothing else matters…
Seçim kazanmayı kutsayan bu iktidar neden seçilmemişlerle, kayyumlarla seçilmişleri devre dışı bırakarak yürümeye çalışıyor? İktidar artık seçilmediğini anlatıyor...

Kemal BOZKURT


Denilebilir ki ‘2020 ne kadar kötü yaşandı ve nasıl bittiyse 2021’de öyle devam ediyor, kara kapkara!’ Baskının iyice arttığı da söylenebilir. Diyebilirim ki, hayır, direniş olmasaydı, muhalefet dağılıyor olsaydı baskı olmazdı. Alay etme olurdu ama bunlar olmazdı. Geçen sene ülkeyi yönetememeleriyle, bir gece yarısı kimsenin adını bilmediği bakanları alıp adını yine kimsenin bilmediği başka bakanları atamalarıyla sürerken Berat Albayrak’ın dahi aniden ve kavgalı bir biçimde görevden alınmasıyla ( İstifa metni yayınlayamadan, görev teslimi yapamadan) bittiği gibi bu sene de yönetemedikleri gibi yaptıklarının hızla açığa çıkmasıyla devam ediyor. Baskının artması bunun en temel işareti. Bu dönemi anlatan en çarpıcı fotoğrafı bizzat kendileri vermedi mi? Boğaziçi Üniversite’sine kelepçe… Bir ironi, bir aforizma, soyut bir başlık gibi görünen nu durumda, üniversite kapısına gerçekten kelepçe takılmamış olsa ve siz böyle bir görsel çizseniz muhtemelen avazları çıktığı kadar bağırır, üniversiteleri açan biziz, her ile, ilçeye kadar üniversite yapmadık mı derlerdi! Demezler miydi? Kendi adamlarına dahi bu yüzden kızmadılar mı, hani şu ‘üniversiteler fuhuş yuvasıdır!’ diyenebu yüzden soruşturma açmadılar mı? Niye açtılar? ‘Üniversiteleri biz yaygınlaştırdık ve sen böyle diyerek eleştirdiğin durumu biz yapmışız gibi konuşmuş oluyorsun!’ diye değil mi? ‘Nihayet bizim iktidarımız bu…’

Ne yapacaklarını öyle şaşırdılar ki, halkın çocuklarına sırf Boğaziçi Ünversitesi’ni kazandıkarı için elit de dediler ve o hırsla kelepçe de vurdular üniversiteye. Kolay mı iktidarı bu kadar açığa çıkarmak? Meclis’te, korunaklı ve baskın yapılmayacağını bildiğiniz nispeten rahat kürsülerde dahi iktidarı açığa çıkarmak yapılamıyorken, gençlerin evleri basılırken bunu başarması kolay mı? Direnişin, dağıtamamanın üzerlerinde yarattığı baskı işe yaramadığı için panik halde akıllarına ilk gelen ne varsa yazıyor, yapıyorlar… Ehh akıllarına gelen de ‘Eski Türkiye’ dedikleri zamanlarda yapılanları ‘Yeni Türkiye’ dedikleri zamanlarda da uygulamak oluyor. Manşetler, açıklamalar bile benziyor birbirine. İlk gün evleri basılarak gözaltına alınan öğrenciler için ’17 kişiden sadece ikisi Boğaziçili’ bile dediler. Ama ne dediklerinin farkına varmadılar mı? Eski Türkiye’de mesela 28 Şubat’ta bu başlık nasıl atılırdı? ‘ Başörtüsü eylemi yapan kadınlardan sadece ikisi başörtülü diğerlerinin başı açık!’ Ne demek oluyor bu? Şunu söylemiş  oluyorlar; gençler birbirlerinin özgürlüğü ve hakları için dayanışıyor...  Bana ne demiyor diğerinin yaşadığı baskı ve dayatmaya karşı. Bu tavrı yerer misiniz yoksa sevinir misiniz? ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’i pek sık söylemez misiniz siz de? Yoksa söylediğinizi duymaz, idrak mi etmezsiniz?

Eğer, ülkenizdeki diğer bir üniversitelinin yaşadığına kayıtsız kalın deniyorsa, komşunuza da mesela Filistin’e de hepten kayıtsız kalın demiş de oluyorlar böylece. Bir halkın başına iş geldiğin de ona itiraz etmeniz için o halktan olmalısınız! O da yetmez o halkın o sorunu yaşayan bölgesinde oturuyor olmalısınız, o da yetmez…

'HDP'li belediyelere kayyum atandıysa sana ne CHP, sen HDP'li misin?! denmiş oluyor böylece. Mesajı çoktam alan CHP yönetinmi gerçekten de usülen 'Kayyuma hayır!' demenin dışında bir şey de diyemiyor...

SMA’lı hasta çocukların aileleriyle dayanışanlar için bile demediklerini bırakmadılar öyle değil mi? ‘SMA’lı bir çocuğunuz yoksa dayanışmayınız! ‘

Boğaziçi Üniversitesi’ne dışarıdan ve seçilmemiş bir rektörün atanmasına karşı protestolara dışarıdan gelen öğrenciler destek veriyor diye propagandaların havada uçuştuğu bir dönemle girdik 2021’e. Ama öyle sanıyorum ki esas sorun rektörün dışarıdan olması değil tepeden gelmesi kadar açıkça AKP’li olması. Fakat kendilerinin yine kendileri ele veriyor ve atanmış rektör Melih Bulu, 2009’da aktif siyaseti bıraktım derken 2015 seçimlerinde AKP’den milletvekili aday adayı olmasını, ‘o önemli değil’ diye anlatıyor. Soralım AKP’ye, sizde Milletvekili adayı olmak önemsiz mi? Mesela ben bir vekil adayınızın ‘AK parti değil de yanlışlıkla birkaç defa AKP dediği için adaylığının kabul edilmediğini, herkesin içinde azarlandığını hatırlıyorum.)

SMA hastaları üzerine iktidarın dayanışmacıları suçlamasının nedeninin sırf 75 milyon lirayı vermemek için olduğunu düşünmüyorum. Hoş, verilmesi istenen 75 milyon lira da yine halkın bir umutla topladığı ve Varlık Fonu’na devredilen parası bir yandan da…

Bu reddetmenin nedeni, dayanışmanın olumlu sonuçlanması durumunda ortaya çıkacağını düşündükleri 'sıkıntılarına' dairdi. Bu dayanışma ile istediğini elde eden muhalfetin daha da morallenmesi kadar, kendi seçmenlerinin de bundan etkilneceği düşüncesiydi. Çocuğu acılar içinde kıvranırken ilaç şirketlerinin bu zor durumu paraya çevirerek 2.5 milyon dolar civarı fiyat biçtiği bir ilacın bir umut, belki bir çare olmasına olan çaresizlikti bu bir yandan da… Bunun esas olarak çözüm olmayacağı, ancak aciliyeti olduğu için şimdilik diye de ne çok insan belirtmişti. Fakat düne kadar ilaç şirketlerinin bu politikalarından bahsetmeyen ve herhangi bir Netflix belgeselinde öğrenebileceğimizden çok daha azını bize söyleyen de yine Sağlık Bakanı Doktor Fahrettin Koca idi. Ekonomi yürüsün diye korona aşıları için acilen kobay olduğumuz bir zaman diliminde o sadece buradaki kobaylığa itiraz ediyordu. Demek ki başka kobaylıklar makbuldü...

İktidarın lehine politik bir sonuç çıkacağını düşünselerdi, 75 milyon değil 750 milyon da verilirdi ve kimseye de kobay denemezdi. ‘Çaresiz insan ne yapacak ki başka!’ denirdi? ‘Bizim için para değil yaşam önemli!’ denirdi. Denemedi ama bu sefer? Neden? Çünkü bu, ağırlıkla muhalefetin düşündüğü bir çözümdü. Dayanışma halkın inceliğidir diye duvarlara çok yazılmıştı nihayetinde. Mesela daha önce hiç olmadığı gibi geçiş garantili ekonomik kobaylıklarda köprülerden yeterli oranda geçmediğimiz sırf Avrasya Tüneli için geçtiğimiz yıl için 392 milyon lira ödenmeyecek miydi? Mesela bu makbul bir ekonomik kobaylıktı…

Ancak böylece kendilerine oy veren vicdanlı seçmeni de kısa bir sürede uzaklaştırdılar kendilerinden. Tıpkı 2. İstanbul seçimlerinde olduğu gibi…

Tam burada 'Erdoğan seçimle gitmez!' diyen eski iktidarcılara ve manipüle etmeye çalışanlara da birkaç çift laf etmeliyim.  İktidar kaybedeceğini bildiği halde 2. İstanbul seçimine de girdi. Siz, halkın demokrasi mücadelesi ve başarısını kendinizin de payı varmış gibi konuşmaktan vazgeçin ve uzak durun. Sizin döneminiz  geri gelmemek üzere biteli çok oldu...

İktidar için esaslı mesele bu dayanışmanın hedef alınması. Oysa insanların birbirine olan ilgisi o ülkenin kutsaması gereken bir tavır değil mi? Tıpkı Boğaziçi ile dayanışan öğrenciler ve veliler gibi. 'Kendin tokken aç yatan komşuna kayıtsız kalma' demek ne demek diye zaten herkesin bildiğini yazmalı mıyım? Bilmek ile yapmak arasında fark varmış değil mi?

Sırf bu olmasın diye Boğaziçi öğrencileri elit dahi ilan edildi yalılardan atılan tweetlerle. Yalılrdan, elitsiniz tweeti atılırken bu sabah bir kez daha anayasal hak olan toplantı ve gösteri hakkını kullandıkları için bir gecekonduda oturan üniversiteli gencin de evi basılıyordu onlarca özel harekat polisiyle…

‘Sen bu gecekonduda oturarak Boğaziçi’ni yahut herhangi bir üniversiteyi nasıl olur da kazanır ve bizim elit söylemimizi boşa çıkarırsın!’

Elitizm kavramı değişmişti artık onlar için, o ayrıcalık demek değildi… Seçilmeden atanmaktı, halkçılıktı. Seçim istemekse, elitizmdi…

Nihayet onlar kendilerine devrimci de demişti. Derdi de, diyecekti de…

İktidarları için her şeyi diyebilirler ama her şey değil bir şey oluyorlardı yine de halkın gözünde. O yüzden günden güne oyları eriyordu ya…

Halkın ve gençlerin durumu anlamaz olduğunu zannederek halka hakaret de etmiş oluyorlar. Sadece muhalifler değil AKP seçmeni de her halükarda bize destek verir sanıyorlar. Aynı AKP seçmeni nasıl vaktiyle sizde bir şey gördüyse ( Ki bu kendi bakış açılarıyla, gördüklerini anladıklarını, idrak sahibi olduklarının da en temel göstergesi) bugün neden durumu göremiyor olsunlar? Nasıl hızla size oy verdilerse yarın da aynı hızla sizden geri çekilmezler mi? Gel git sadece doğada değil insan ilişkilerinde de yaşanmaz mı? İktidar ‘gel’i yaşarken seviniyordu da gayet doğal olan ‘git’ yaşandığında neden sevinmez olsun? Üstelik 2020 iktidar için ‘git dönemi’ oldu. Davutoğlu gitti, Babacan gitti, Arınç gittirilmeden kenara kondu…

Nihayet halk değişmedi ama iktidar değişti. Sözleri, davranışları kadar oturdukları evler, bindikleri arabalar bile değişti. Değişmedi mi? ‘Ben de Audi isterim, Wolkswagen de neymiş’ diye açıkça kavgalar edilmedi mi?

Belli ki özellikle zorlanılan 2. İstanbul seçimleri de ders olmamış. Halkın tepkilerinin nasıl büyük bir hızla büyüdüğünü görememişler. Kendileri bilir… İstanbul’u pekiştirilmiş olarak kaybeden iktidar, ben değilim ya.. İstanbul’u kaybedenin Türkiye’yi de kaybedeceğini yine iktidar söylemişti, bunu da biliyorlar nasılsa. İster erken, ister vaktinde seçim olsun zaman geçer ama insanlar öylece geçip gitmez…

İktidar değişirken halk değişmedi ama bu sefer iktidarı gerçekten değiştirecek…

Soma’lı madenciler için dayanışmak için Soma’lı ve madenci olmalıymışız öyle mi? Kalbi ve duruşu olan herkes Somalıdır oysa…Boğaziçilidir oysa…Orada okuyor, yaşıyor olmak yahut diploma bir şey ifade etmez bu anlamda. Ki sizin için de diploma bir şey ifade etmiyor zaten…

Atanmış yerli ve milli rektörün dediği gibi Metallica da dinleyiniz elbette ama Nesimi yi de hiç mi dinlemezsiniz, Pir sultan Abdal’ı, Serdari’yi …

Seçim kazanmayı kutsayan bu iktidar neden seçilmemişlerle, kayyumlarla seçilmişleri devre dışı bırakarak yürümeye çalışıyor? İktidar artık seçilmediğini anlatıyor... Kendi altını oyuyor diyeceğim ama o da değil. Artık seçilmediğini anlatıyor bize. O yüzden Bakanlar Kurulu dahil seçilmemişlerle yönetmeye çalışıyor…

Neyse dayanışmadan, demokrasiden gayrısı nothing else matter…

***

Yazı sadece bunlarla bitmemeli kendini iktidar zanneden kimi ‘muhalifleri’ de görmeli. İYİP Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu, HDP’yi HDP yapan ve hapiste olan siyasetçileri kastederek, ya adlarının anlamını taşısınlar ya da şenaat etmesinler deyiverdi. İktidarın onca baskısı ve operasyonuna rağmen dağılmayan tüm problemlerine rağmen bunu ileride olgunca tartışarak çözmeye erteledikleri anlaşılan muhalefetten önemli biri, iktidara kocaman bir çatlak yaratma şansı verdi. Şenaat kelimesini herkesin Googllelayarak aratmayacağını, anlamının da muğlak kalacağını düşünmüş olmalı. Oysa tanıdığım Kürtler tanıdığım Türklerden daha çok Arapça bilir. Şenaat’in ne olduğunu Google yapmadan bilmişlerdir.  Arapça bir kelimeymiş ‘şenaat’.

Şenaat; ‘alçaklık, iğrençlik’ demek diye Türkçesini ben söyleyeyim…

Bağrımıza bir seferlik taş bastık, Selahattin’in adının hakkını veren olgunluğu ve öngörüsüyle… Bakalım her zaman bağrıma taş mı basacağım yoksa kötülerden, ırkçılardan hangi ırkçıyı seçeceğim diye mi düşüneceğim? Yoksa üçüncü bir duruş olarak Cumhur ve Millet İttifakı'nın pata kalacağı kimsenin yüzde 51’i yakalayamayacağı bir seçimlere doğru mu gideceğiz…

Ne olmuştu:

İYİP 2019 yerel seçimlerinde Kars ve Iğdır’ı HDP’nin kazanacağını söyleyerek Cumhur ittifakına ‘tek aday çıkaralım’ çağrısı yapmıştı. Öyle de olmuştu ancak her ikisini de HDP kazanmıştı. Şimdi ikisine de  kayyum atandı, biliyorsunuz. O dönem batıda hiç aday çıkarmayacağını söyleyen HDP, İYİP’in bu hamlesine karşı İYİP’in kazanma ihtimali olan Balıkesir’de seçim çalışması yapmayacağı, usülen bir aday çıkarıp yüzde 2.5 civarı oy almıştı. İYİP ise yaklaşık yüzde 1 gibi bir farkla seçimi kaybetmiş, bir sonraki seçime büyükşehir deneyimiyle gitme ve kendini gösterme şansını böylece kaybetmişti.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu tam olarak ne demişti:

"Selahattin… Hasip… Emine… Ahmet… Fatma… Sırrı… (…) ya sizin kulaklarınıza annelerinizin babalarınızın okuduğu bu isimlerin manasına sadakat gösterin milletin beraberliğine yürüyün ya da yaptığınız şenaate uygun isimler alın kendinize."

***

Neysek artık iktidar yönetemiyor ve tüm baskılara rağmen şu anda ( 6 Ocak 2021, 13:30 itibariyle) Boğaziçi Üniversitesi'nde: Zıpla, zıpla, zıplamayan kayyumdur!

Öne Çıkanlar