'Bu ülkede hekimlik değersizleştirildi'

'Bu ülkede hekimlik değersizleştirildi'
Hekimler sağlıklı bir toplum için çalışıyor ama kendi çalışma şartları sağlıksızlık üretiyor. ”Kölelik dayatması” diye tanımladıkları koşullara itirazları var.

Esra ÇİFTÇİ


ARTI GERÇEK- Neredeyse insanın varoluşuyla başlar tıp mesleği. Hastanın bedenine, ruhuna, mahrem sırrına erişen sağlık emekçileri tarih boyunca kutsal varlıklar olarak kabul edilmiş. Maalesef bugün bu kavramlar artık yok. Hekimlerin hizmet satan, hastaların hizmet alan konumuna yerleştirildiği günlerden geçiyoruz. Hekimlerin çalışma koşulları ise gittikçe ağırlaşıyor. Özellikle aile hekimlerinin durumu çok zorlayıcı.

Aile hekimlerinden yerine asla getirilemeyecek bir performans isteniyor ve aynı zamanda büyük bir ceza sistemi dayatıyorlar. Aile hekimlerinin sözü edilen ekstra paraları alabilmesi için 15 saat çalışması lazım. Performans puanını tutturamayanlar ek ödenek alamıyor. Etki puanı sistemi şunu yaparsan 10 puan, şunu da yaparsan bir 10 puan biçiminde sürüyor. Toplamda 100 puanı doldurduğun takdirde ek gelir gelecek.

Fakat bu 100 puanı doldurabilmek için, bir güne iki günlük zamanı sığdırman gerek. Bir de aile hekimlerine, bakmakla yükümlü oldukları nüfusun her türlü hastalığını, obezite, şeker, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, kanser ve yaşlı izleme taramalarını kayda almak ve takip etmek gibi bir görev yüklenmiş durumda. Aile hekimleri bu uygulamaları "kölelik dayatması" olarak değerlendiriyor.

Aile hekimliğinde çalışan hekimler 9 bin 500 TL, pratisyen hekimler 7 bin 500 TL alıyor. 2006’da 10 bin 500 TL alıyorlardı, 5-6 bin dolar ediyordu. Bugün ise 9 bin 500 TL alıyorlar ve sadece 1200 dolar ediyor.

Türk Tabipler Birliği (TTB)  tarafından, 2012 yılında 59, 2013 yılında 90, 2014 yılında 118, 2015 yılında 150, 2016 yılında 245, 2017 yılında 482, 2018 yılında 802, 2019 yılında 1097 ve 2020 yılında da 931 hekime başvuruları üzerine yurt dışında çalışmak üzere "good standing" (iyi durumda) belgesi verildi. Her yıl artan bu rakamlar giderek artan mutsuzluğun da göstergesi gibi.

Söz konusu belge için Covid-19 pandemisine rağmen, 2020 yılında müracaat eden hekim sayısı, 2019 yılı hariç, önceki bütün yıllardan daha fazla.

Artıgerçek olarak bu haftaki dosyamızda uzaktan tıp eğitimini, hekimlerin son günlerde artan istifalarını, çalışma koşullarını, sağlık emekçilerinin intiharlarını konuşacağız. Ve ilk söz, TTB Merkez Konsey üyesi Dr. Meltem Günbeği’de..

TTB Merkez Konsey üyesi Dr. Meltem Günbeği:

'HEKİMLİK DEĞERSİZLEŞTİRİLİYOR'

TTB Merkez konsey üyesi Dr. Meltem Günbeği, hekim istifalarının artmasının birçok nedeni olduğunu söylüyor. Günbeği, bunların her birinin birbirini kesen nedenler olduğunu, hepsinin bir diğer sorunu doğurduğunu, ancak en temel sorunun iktidarın sağlık sistemi politikaları ve ülkedeki ekonomik ve siyasal atmosfer nedeniyle oluşan umutsuzluk olduğunu belirtiyor. 

Sağlıkta dönüşüm programı ile hekimlerin hizmet satan, hastaların hizmet alan konumlara yerleştirildiğini söyleyen Günbeği, sözlerine şöyle devam ediyor;

"Sağlığın piyasalaşması ile bizim ‘kışkırtılmış sağlık’ olarak adlandırdığımız bir durum ortaya çıktı. Toplumda bilinçli olarak ciddi bir arz-talep yaratıldı. Zaten planlı bir basamak sistemi olmayan sağlık sisteminde hastanelerin iş yükü çok arttı. Hekimlere, mesleğini yapmak yerine talebe cevap verecek hizmeti üretme görevi dayatıldı. Bu dayatmaya karşı çıkanlara performans sistemi ile gelir kaygısı yaratılarak, beş dakikada bir muayene süreleri getirilerek uyum

‘İKTİDAR HER FIRSATTA MESLEK ÖRGÜTÜNE SALDIRIYOR’

Günbeği, dönemin Sağlık Bakanı’nın "Hekimler hastaların cebinden elini çeksin", Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da "Hekimler iğne yapmaktan aciz, damar bile bulamıyor" sözlerinin hekimlerde o gün söylenmiş bitmiş bir söz olarak kalmadığını, dile dökülen bu ifadelerin iktidarın mesleğe, hekimlere yaklaşımını ortaya koyduğunu söylüyor. Günbeği, tüm bu değersizleştirmenin sonuçlarını hekimlerin çalışırken gördüğünü, iktidar tarafından dillendirilen sözleri kelimesi kelimesine hasta yakınlarından hekimlerin duyduğunu belirtiyor.

Günbeği sözlerine şöyle devam ediyor:

"Her fırsatta meslek örgütüne saldırılan bir meslek grubu kendini, yaptığı mesleği neden değerli görsün? Ya da yaptığı işten nasıl tatmin olsun? Bu değersizliği pandemi döneminde çok daha net gördü hekimler. Meslek hastalığı yasası dahi çıkarılmadı, hekimlerin uyarıları dikkate alınmadı, çalışma şartlarına yönelik hiçbir düzenleme yapılmadığı gibi niteliksiz maske dağıtıldığını açıklayan hekimlere soruşturmalar açıldı"

Günbeği’ye çalışma koşullarını sorduğumuzda, verdiği yanıt "hekimler sağlıklı bir toplum için çalışıyor ama kendi çalışma şartları sağlıksızlık üretiyor" oldu. Günbeği şöyle devam ediyor;

"Özellikle cerrahi branşlarda mesai saati kavramı yok. Nöbet zaten çok zorlayıcı, nöbet ertesi izin kullanamayan asistan hekimler var ve 36 saat hastaneden çıkamıyorlar. Bu tempo ile çalışmanın hem fiziksel hem de mental yükü çok ağır. Hekimlerden beş dakikada bir hasta muayene etmesi isteniyor. Beş dakikada bir hastanın şikâyet öyküsünü almak dahi mümkün değil.

Üstelik tıbbi sekreter alımı olmadığı için hekimler muayene dışında bir de sisteme tıbbi bilgileri kayıt işlemi ile uğraşıyor. Toplumda bunun gibi sağlık sisteminin sorunlarına karşı tepkisini muhatap bulduğu hekim ve diğer sağlık çalışanlarına gösteriyor ve şiddete başvuruyor. Üstelik ne şiddeti yaratan nedenler ortadan kaldırılıyor ne de şiddet uygulayanlara etkili cezalar veriliyor"

Günbeği, çalışma alanlarında şiddete dair hiçbir önlem alınmadığını, hekimlerin, "çalışırken ölmek, şiddete uğramak korkusu yaşayacaksam neden hekimlik yapalım" diye sorduklarını, hekimlerin adeta tüm sistem sorunları ile baş başa bırakılmış durumda olduklarını ifade ediyor.

Günbeği, sorunları dile getirenlerinde çetevari tavırlar sergileyen idareciler ile muhatap olduklarını, hastane yönetimlerinde keyfi uygulamaların çok sık görüldüğünü ve hekimlerin aleni bir şekilde idarecilerin mobbingine uğradığını belirtiyor.

‘EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI ALAMIYORUZ’

Günbeği, hekimlerin aileleri de dâhil toplumda standartların çok üstünde maaş alan bir meslek grubu algısı olduğunu ama bunun gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Günbeği, şöyle devam ediyor,

"Hekimlerin salt emekliliğe yansıyan maaşları düşük, gelirleri yükselten ödeme döner sermaye dediğimiz ek ödeme ancak bu da keyfiyete bağlı. Birçok hastanede ya ödenmiyor ya da onur kırıcı rakamlar ile ödeniyor. Genç hekimlerin çoğu 2021 yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Emekli hekimler geçinemiyor.

Mesai kavramı olmayan, manevi yükü hiçbir meslek ile kıyaslanamayacak kadar fazla olan, uzun bir eğitim sürecinden sonra hak edilen meslek grubu olmasına rağmen krediye başvuramadan adım atamayan hekimler bu ülkede geçinemiyoruz, emeğimizin karşılığını alamıyoruz diyerek istifa ediyor, yurtdışı seçeneklerini düşünmeye başlıyor.

Sorunlarına yönelik çözümler üretmek bir yana idareciler ve siyasiler tarafından aldıkları yanıtlar sonrası umutsuzluğa düşen hekimler çareyi istifa, emeklilik ve göçte buluyor"

Aile hekimi ve TTB Merkez Konsey üyesi Kazım Doğan Eroğulları:

CEZA PUANLARIYLA HEKİMLİK YAPILMAZ

Aile hekimi ve TTB Merkez Konsey Üyesi Kazım Doğan Eroğulları,

1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin aile hekimleri için adeta ceza ve fesih yönetmeliği olduğunu söylüyor.

Eroğulları, bu yönetmelikle birlikte Aile Hekimlerinin iş güvencesinin ortadan kaldırıldığını, sözleşme feshinin kolaylaştırıldığını, maaş kesintilerinin getirildiğini ve aile hekimlerinin ifade özgürlüklerinin ortadan kaldırıldığını anlatıyor.

Eroğulları şöyle devam ediyor:

"Daha önceden aile hekimleri, il valisi ile sözleşme imzalarken yeni yönetmelikle valinin bu yetkisi il sağlık müdürlüklerine devredilmiş ve sözleşmenin yenilenmesi konusunda birçok husus idarenin keyfine bırakılmıştır.

Ceza puanları başımızda sallanan bürokratik bir kılıca dönmüş ve aile hekimlerine aba altından değil açıktan sopa gösterilmiştir. Görevi ile ilgili sosyal medya paylaşımı yapmak, basına konuşmak yasaklanmış ve 50 ceza puanı ile cezalandırılmıştır.

Aynı suça ikinci ceza katlamalı olarak 100 puan olarak verilecek ve 150 puana ulaşıldığında sözleşmesinin feshi veya yenilenmemesi kararı idareye bırakılmıştır.

Örneğin '’Bugün 100 hasta aşıladım’ diye bir sosyal medya paylaşımı yaptığınızda ceza almanız tamamen idarecinin niyetine ve insafına kalmıştır. Aynı şekilde şiddete uğradığınızda bile ağzınızdan çıkacak herhangi bir sözün ceza karşılığı 50 puandır. Ceza puanı karşılığı 5 olan önlüksüz çalışma bile beş defa olduğunda sözleşme feshi ile karşı karşıya kalınmaktadır"

‘SESİMİZİ KISMAYA ÇALIŞIYORLAR’

Eroğulları, sağlık çalışanlarının pandeminin yönetilememesi, bilim ve akıldan yoksun pandemi genelgeleri ve uygulamaları sonucunda ölürken, bunu önlemek yerine hekimlerin sesini kısmaya ve öldüklerini söylemelerine engel olmaya çalışılmakta olduğunu söylüyor.

Eroğulları, aile hekimlerinin iş yükünü karşılanmasını imkânsız şekilde arttıran, mesleki özerkliğine darbe vuran, asıl amacının hasta garantili şehir hastanelerine sevk yapılması olan HYP ise, bu yönetmeliğin bir başka kabul edilemez tarafıdır" diyor.

Eroğulları sözlerini şöyle noktalıyor:

"Bizlerden bağlı tüm nüfusu taramamız ve birinci basamakta yönetilebilecek birçok durumu sevk etmemiz istenmekte. Zaten hali hazırda birçok tarama aile hekimliğinde yapılmaktadır. Mevcut personel durumu ve iş yükü şartlarında tüm nüfusu tarama işlemini yapamayan aile hekimleri ve hemşirelerden yüzde 10’luk maaş kesintisi yapılmıştır. Tepkilerimiz karşısında yapılan maaş kesintilerinin geri ödeneceği söylenmiş, katsayı pandemi döneminde geçici olarak 1 şeklinde düzenlenmiştir ancak iadenin ne zaman yapılacağı ve kesintilere tekrar ne zaman başlanacağı bilinmemektedir.

Sağlık Bakanlığı, aile hekimleri ve hemşirelere ek ödeme yapacağını, hekimlere 3 bin, hemşirelere bin 500 TL verileceğini duyurdu ama vermemek için birçok şart öne sürüyorlar. Pandemi döneminde tükenen sağlık çalışanlarının, bakanlığın bu onur kırıcı uygulamasıyla motivasyonları daha da kötü duruma geldi.

Bakanlığın sağlık çalışanlarına karşı bu tutumu halkın sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Şartsız, süresiz ve doktor-hemşire dışında diğer ASM çalışanlarını da kapsayacak şekilde bir ek ödeme bizlerin hakkıdır. Bakanlık ilk defa çıkardığı bir yönetmeliği kabul ettirmek, sağlık emekçilerini ikna etmek için binlerce aile hekimi ile zoom toplantıları yaparak algı yönetimine devam etmektedir. Kendileri de bu yönetmeliğin uygulanamaz olduğunu ve hata yaptıklarını bizlerden daha iyi bilmektedir. Hatadan dönmek erdemdir. Bakanlık bu erdemi göstermeli, bu ucube ceza yönetmeliğini geri çekmeli ve meslek örgütlerinin, sendikaların, derneklerin katılımıyla yeni bir yönetmelik hazırlanmalıdır"

TTB İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten:

UZAKTAN TIP EĞİTİMİ OLUR MU?

Son sözü Türk Tabipler Birliği (TTB) ikinci başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten’e veriyoruz.

Ökten, tıp eğitiminin kuramsal bilginin yanı sıra, uygulamalı eğitimle beceri kazandırmaya dayalı olduğunu söylüyor.

Ökten, dünya genelinde genel eğitim alanında olduğu gibi tıp alanında da COVİD-19 pandemisi nedeniyle uzaktan eğitime geçildiğini, ancak Türkiye’de uygulanmakta olan uzaktan eğitimin uluslararası standartlara uygun olmadığını söylüyor:

"Konunun ilgilileri maalesef bu durumu ve neden olabileceği sorunları ya görememekte ya da ciddiye almamakta. Çünkü bu durum hem meslektaşlarımız ve mesleğimiz hem de toplumun sağlığı için önemli bir risk oluşturmaktadır."

MEZUNİYET ÖNCESİ TIP EĞİTİMİ

Ökten, Türkiye’de 2021 yılında 89’u devlet ve 39’u vakıf üniversitelerinde olmak üzere toplam 128 tıp programının yürütülmekte olduğunu, mezuniyet öncesi tıp eğitimi programlarından sadece 41’inin (yüzde 32,3) akredite olduğu bilgisini veriyor.

Ökten, şöyle devam ediyor:

"Biraz daha ayrıntılı değerlendirecek olursak, vakıf üniversitelerindeki toplam 39 programdan yalnızca 6’sı (yüzde 15,4), devlet üniversitelerindeki toplam 89 programdan da 35’i (yüzde 39,8) TEPDAD (Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği) tarafından akredite edilmiştir.

Başka bir ifadeyle, ülkemizde tıp programlarından vakıf üniversitelerindekilerin yüzde 84,6’sı, devlet üniversitelerindekilerin de yüzde 60,2’sinin asgari standartları taşıyıp taşımadıkları bilinmemektedir"

Ökten, bir de bu duruma uzaktan eğitimin getirdiği sorunları eklediğimizde ülkemizde tıp eğitiminin pandemi sürecinden çok olumsuz etkilendiğini söyleyebiliriz diye konuşuyor.

Pandemi nedeniyle Nisan 2020 tarihinden itibaren kuramsal derslerin yanı sıra, stajların da yaygın olarak çevrimiçi gerçekleştirilmekte olduğunu anlatan Ökten, 2019-2020 ve 2020-2021 eğitim öğretim döneminde son sınıfta olan intern hekimlerin, stajlarını yüz yüze yapamadan mezun olduğunu, 5. sınıfta olanların da aynı sürede intern eğitimi ile ilgili uygulamalara katılamadıklarını söylüyor.

Ökten şöyle devam ediyor:

"Türkiye’de mezuniyet öncesi tıp eğitimi programlarında standardizasyon ve eşitlik başta olmak üzere birçok sorun pandemi öncesinde de yaşanmaktaydı.

Ancak, pandemiyle birlikte, sorun olmayan ya da görece daha az sorun bulunan programlarda da eğitimin amaç ve hedeflerine ulaşmada önemli sorunlar ortaya çıkaracak, var olanların daha da artmasına neden olacak bir durumla karşı karşıya kalınmıştır.

Ne önceki sorunlar, ne de pandeminin neden olduğu sorunlar ortadan kaldırılabilmiştir. Aksine eğitimin her aşamasındaki sorunlar artarak devam etmektedir. Önemli olan tıp fakültelerinin sayısını artırmak değil, var olan programları asgari standartları taşır hale getirmek ve bunu belgeleyebilmek, programlar arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırabilmek, çünkü bu durum halk sağlığı için direkt tehlike oluşturmakta."

MEZUNİYET SONRASI TIP EĞİTİMİ

Ökten, Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun (TUK), 13 Ocak 2021 tarihi itibariyle gerçekleştirdiği son güncellemeyi kamuoyu ile paylaştığını, söz konusu verilere göre, ülkemizde TUK tarafından düzenlenip değerlendirilmesi gereken, 4 bin 184 adet tıpta uzmanlık eğitim programı bulunduğunu söylüyor.

Ve şöyle devam ediyor:

"Bununla birlikte, bu programlardan 3 bin 133’ü (yüzde 74,9) ‘bir inceleme ve değerlendirme işlemine dayanmaksızın’ TUK tarafından yetkilendiriliyor. Başka bir ifadeyle, TUK, alanı ile ilgili sorumluluklarından hiçbirini yerine getirmeden tıpta uzmanlık eğitim programlarından dörtte üçüne ‘olur’ veriyor.

TUK, programlardan yalnızca 869’unu (yüzde 20,8) bir inceleme değerlendirme işlemine dayanarak yetkilendiriyor. Buna karşın, TUK, 4 bin 184 adet tıpta uzmanlık eğitim programından 127’sinin eğitim yetkisini kaldırdı, 55’inin de eğitim yetkisini askıya aldı."

Ökten, pandemi nedeniyle, tıpta uzmanlık eğitim programlarında, uzmanlık öğrencilerinin alanlarıyla ilgili formal eğitimlerine neredeyse bütün bileşenleriyle ara verilmiş olduğunun, hem eğitimi almakta olan hem de eğitimi vermekte olan taraflarca bunun dile getirildiğini belirtiyor.

Ökten, bu durumun, programlar için belirlenmiş olan "amaç ve hedeflere" en azından bu dönemde ulaşmanın çok çok zor hatta olanaksız olduğunu gösterdiğini söylüyor. Ökten, pandeminin ilk gününden itibaren hem filyasyonda hem poliklinikte hem serviste hem yoğun bakımda iş yükünün asistan hekimlere yüklendiğini, pandeminin, asistan hekimi işgücü olarak gören, eğitimi ikinci plana atan sistemin daha görünür olmasını sağladığını belirtiyor.

Öne Çıkanlar