Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Demirtaş...

Az mı sanıyorlar, zulümleriyle yıkılıp gideceğimizi mi sanıyorlar bizim?

Biliyorsunuz zaten, sadece Selahattin Demirtaş değil içeride tutulan. Onu politik hayatında tanıyan, duyan, merak eden, kendi düşüncelerini onunla sessizce eşitleyen, kışın altı ay kar ve tipi içinde yolları kapanan ücra köylerde yaşayanlar; Şehirlerin varoş  gecekondularında yaşayanlar; Geçim derdiyle fındık, pamuk, narenciye toplamak için evlerini terk eden mevsimlik işçiler; Zulme baş kaldırıp dağlardan şehirlere, şehirlerden ömrünü çiğneyerek dağlara bakanlar; Aşılmaz gibi görünen yollara çıkanlar, o yollardan geri dönmeyi yastık yapıp başını o yastığa koyanlar; Öldürülmüşlerini, içeri atılmışlarını hayatları gibi hep beraberinde taşıyanlar; Günlük telaşlarının içinde hayatlarına devam edenler; Soluk alıp verenler, hastalanıp doktora gidenler, hastalandıklarında annelerin başucunda sabahladıklarıdır Selahattin Demirtaş. Selahattin’i ona verilmiş bir kimlik cüzdanına sığdıramazsınız. Ben Demirtaş diye yazdım siz Gültan Kışanak ya da haritalara sığmayanlar olarak okuyun...

Kendi hayatı içinde, kendince yol alan sıradan bir kişi değil Demirtaş. 6 milyon oyla sınırlanan ya da 20 milyon nüfusla yuvarlanan sadece Kürtlerin temsilcisi de değil Demirtaş. Kürdün olduğu kadar Türkiye’yi oluşturan ulus ve ulusal azınlıkların da temsilcisidir. Barış içinde, kavgasız yaşamak isteyen her inançtan insanın temsilcisidir Selahattin Demirtaş. Ben Demirtaş diye yazdım siz İdris Baluken ya da suların uykusuz akışı olarak okuyun... 

Çünkü hiçbirimiz bir başına ve yalnız değiliz. En zor zamanlarımızda çekinmeden yanımızda duranlarla, kanadımız olmasa bile göğü yalnız bırakmayan kuşlarla, sularda hayat süren balıklarla tamamladığımız gibi geleceğimizi şekillendirmede bizi temsil edeceğine inandıklarımızla tamamlarız kendimizi. Onun içindir ki, içimizde asla geride bırakıp gidemeyeceğimiz, onu kendimizle kendimizi onunla tamamladığımızdır Selahattin Demirtaş. Ben Demirtaş diye yazdım siz Figen Yüksekdağ ya da bir ananın kalbinde büyüttüğü gül olarak okuyun... 

Kendilerinden çıkarmışlar bizi, yaşanacak bir dünyadan, ülkelerden, bize sormadan şehir ve kasabalardan çıkarmışlar tıpkı hayattan durmadan ölüm çıkardıkları gibi. Sayılı mezar taşlarıyız onlar için, sistemli olarak yerle bir ettikleri. Hukuk içine çökmüş bir binanın enkazları altından gelen insan iniltilerine dönüşmüş. Selahattin Demirtaş’ta o yıkıntılar altında kalmış bir canlı. Ben Demirtaş diye yazdım siz Adnan Selçuk Mızraklı ya da ona verilen %62,93 oyla seçilmiş olarak okuyun...  

Az mı sanıyorlar, zulümleriyle yıkılıp gideceğimizi mi sanıyorlar bizim? Ne içeride ne de dışarıda parmakla sayılacak kadar az değiliz. Yağmur damlaları nasıl sayılamıyorsa biz de sayılmayız. Metrekareye düşmüş ölü kilogramı saysa da devlet bizi, üzülürken içine oturan, hüzünlenirken şarkılara düşen, öfkelenirken bıçak gibi ne zaman yaralayacağı bilinmeyen, bir ölümün başında ağlarken gözyaşlarına sığınan olarak hiç de az değiliz. ‘Az’ yorulur çektiklerimiz karşısında, diz çöker bu iki harf, güneşle erir düşmüş kar tanesi gibi. Dağların yüksekliği ölçülür belki, omuz başlarımızın yüksekliği Selahattin Demirtaş’ın onurlu duruşu olmasa neyle ölçülür. Ben Demirtaş diye yazdım siz Abdullah Zeydan ya da içeride tutulan bir iklim olarak okuyun...  

Elbette Selahattin Demirtaş’ın yıllardır içeride tutulması bir kişiye değil (iktidarla iş birliği yapan CHP’yi bunun dışında tutarsak eğer) işçiye, öğrenciye, akademisyene, kadına, Kürde, inançlara, yani tüm muhalefete iktidarı elinde tutanların vermiş olduğu bir gözdağı ve toplumu teslim almak için çekilmiş bir silahtır. Karanlık mevsimden beslenenler elbette her türlü hukuksuzluğu yaparak onu içeride tutmanın yoluna bakacaklar ama Selahattin mevsimin gelip geçecek herhangi bir günü değil. O, gelecek mevsimin önce cezaevine, sonra havaya, ardından suya, sırası gelince de toprağa düşecek cemresidir. Ben Demirtaş diye yazdım siz Ayhan Bilgen, Osman Kavala ya da ahı yerde kalmayacaklar olarak okuyun...  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi