Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Ermeni gazeteci dostların yürekli mücadelesi...

Lyon'da yayınlanan France Arménie dergisini 40. yıldönümü için, Cenevre'de sürgün gazeteci dostumuz Demir Sönmez'i Yaralı Yavru Kartal kitabı için kutluyoruz.

İki hafta önce Brüksel'deki Ermeni dostlarımızın lokalinde Kadir Akın'ın Ermeni sol hareketinin gelişimini tanıtan Red adlı belgeselini izlemiş, ardından da kendisiyle birlikte HDP milletvekili Garo Paylan ve Ermeni gazeteci dostumuz Hayko Bağdat'ın bu konudaki değerli açıklamalarını dinlemiştik.

1915’in Haziran ayında 19 arkadaşıyla birlikte Beyazıt meydanında idam edilen Ermeni devrimci Paramaz’ın kurgusu üzerine gerçekleştirilen belgeselde, Türkiye sosyalist hareketi tarihinin, şimdiye kadar yazılıp söylendiği gibi Türk sosyalistleriyle değil, 1887’de Ermeni devrimciler tarafından Cenevre'de kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ile başlamış olduğu net şekilde ortaya konuyordu.

1071'deki Malazgirt fütuhatıyla başlayan Anadolu'yu ve ardından Rumeli'yi Türkleştirme ve İslamlaştırma sürecinde aynı ırktan ve dinden olamayan halkların her plandaki başarıları ve öncülükleri resmi tarih kitaplarında ya tamamen hiçe sayılmış ya da küçümsenerek birkaç satırla geçiştirilmiştir.

Örneğin bilim ve kültür yaşamının en önemli aracı olan matbaanın, Gütenberg tarafından icad edilmesinden nerdeyse üç asır sonra, Türkiye’de ilk kez 1719’da, Ibrahim Müteferrika tarafından kullanılmaya başladığı öğretilir. Oysa matbaa Osmanlı’da Türkler'den çok önce, 1493’te Yahudiler, 1567’de Ermeniler, 1627’de Rumlar tarafından kullanılmıştır.

Türkiye’de çıkan ilk Türkçe gazete 1831’de Osmanlı Devleti'nin yayınladığı Takvim-i Vekayi olsa da, ondan daha eski ilk gazete 1794’te yayınlanan Fransızca Bulletin de nouvelles’dir. 

Türkiye'de Ermenice gazete Takvimi-i Vekayi'nin 13 Ocak 1832'de Lırakir adıyla çıkmaya başlayan Ermenice baskısıdır. Bizzat Ermeni aydınlarının ürünü olan ilk Ermenice gazeteler ise 1839'dan itibaren İzmir'de yayınlanan İsdemaran Bidani Kidelyats, Arşaluys Araradyan ve Hayrenasar'dır.

Değerli Ermeni dil ve tarih uzmanımız, Pars Tuğlacı adıyla ünlü Parseğ Tuğlacıyan'ın verdiği bilgilere göre, 1567-1923 arasında İstanbul'daki 131, taşradaki 61 Ermeni matbaasında basılan doğrudan Ermenice ya da Ermeni harfleriyle Türkçe basılan gazete ve dergi sayısı 598'i bulmaktadır.

Tarihsel gerçek bu iken, Türkiye’de bugün Rumca, Ermenice, İbranice gazete toplam sayısının iki elin on parmağına dahi ulaşamıyor olması, 1915’ten günümüze ulaşan 107 yıllık süreçte Türk ve Müslüman olmayan bir nüfusun soykırım ve tehcirlerle nasıl yok edildiğinin de bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Bu yok etme ve inkar fırtınasına direnerek bundan 26 yıl önce, 5 Nisan 1996'da yayınlanmaya başlayan ilk Türkçe-Ermenice gazete Agos, kurucusu Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de faşist kurşunlarıyla alçakça katledilmesine rağmen, soykırım inkarcılığına karşı, özgürlük ve demokrasi için mücadelesini aynı kararlılıkla sürdürüyor.

Türkiye dışında ise, başta Ermenistan Cumhuriyeti olmak üzere Ermeni diyasporasının bulunduğu tüm kıtalarda sayısız Ermenice gazete, dergi ve kitap yayınlanıyor. 

Bu yayınların en önemlilerinden birisi de, 1982 yılından beri Ermeni sivil toplum örgütü Ermeni Davasını Savunma Komitesi (CDCA) tarafından Lyon'da yayınlanan France Arménie aylık dergisi... 

CDCA'nın açıklamaları, bizim Brüksel'de 1974'ten beri çeşitli dillerde yayınladığımız İnfo-Türk için de, 12 Eylül 1980 cuntasına karşı mücadele için kurduğumuz Demokrasi İçin Birlik ve onun gazetesi Tek Cephe için de, 1915 soykırımının ayrıntılarını öğrenmek açısından olduğu gibi, Anadolu toprağından tehcirle kopartılmış Ermeni diyasporasını, onun sosyal ve kültürel yaşamını daha yakından tanıyabilmek için de çok değerli bir kaynak oluşturmuştu.

CDCA'nın ve diğer Ermeni sivil toplum örgütlerinin mücadelelerini, istemlerini 1982'den itibaren France Arménie dergisinden daha ayrıntılı izlememiz mümkün oldu.

CDCA'nın mücadelesi sayesindedir ki, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Ernest Glinne, 20 Eylül 1983’de Türk Hükümeti’ni 1915 soykırımını tanımaya çağıran bir önergeyi parlamento başkanlığına sunacaktı. Dört yıl sonra da, 18 Haziran 1987'de Avrupa Parlamentosu 1915-1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki soykırım tanımına uygun bulduğunu açıklayan ve Türkiye’nin bu olguyu reddetmesinin Avrupa Topluluğu üyeliğini kesinlikle engelleyeceğini vurgulayan bir karar kabul edecekti.

CDCA ile ilişkimiz, 2002 yılında Brüksel'de Adalet ve Demokrasi İçin Avrupa Ermeni Federasyonu (FEAJD)'nin kurulmasından sonra yeni bir boyut kazandı... 

O tarihe kadar Brüksel'de Türkiye çıkışlı dört siyasal sürgün örgütü, Belçika Asuri Enstitüsü, Belçika Demokrat Ermeniler Derneği, Brüksel Kürt Enstitüsü, İnfo-Türk ve Güneş Atölyeleri, Türkiye'deki faşizan baskılara ve Belçika'daki yabancı düşmanı uygulamalara karşı birlikte mücadele vermekteydi.

2005 yılında FEAJD'ın çağrısı üzerine, onun da katılımıyla, 90. yıldönümünde 1915 Soykırımı'nın Belçika'da daha iyi tanınması için birlikte bir dizi etkinlik düzenledik. Bunu 2006'da 12 Mart 1971 Darbesi'nin 35. yıldönümü, 2007'de Hrant Dink'in İstanbul'da katledilmesi nedeniyle yine birlikte düzenlediğimiz etkinlikler izledi.

2008 yılı sonunda Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği'ndeki bir tören sırasında Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün Rum ve Ermenilerin tehcirini övmesini, Büyükelçi Fuat Tanlay'ın da ırkçı bir şiir okumasını eleştirdiğim için gerek Belçika'da, gerekse Türkiye'de iktidarın yalakası medya tarafından hakkımda bir linç kampanyası açılmış, bunun üzerine Belçika Hükümeti beni korumaya almak zorunda kalmıştı.

Bu olay üzerine benim için açılan dayanışma kampanyasına CDCA ve FEAJD aktif olarak katıldıkları gibi, 2009 yılının 24 Nisan'ın da Lyon'da düzenledikleri 1915 Soykırımı'nı anma toplantısına beni konuşmacı olarak davet ettiler.

Lyon'daki toplantıda yaptığım konuşmayı France Arménie dergisi 31 Mayıs 2009 tarihli sayısının kapağından yansıttığı gibi, içeriğinde de benimle yaptığı iki sayfalık bir söyleşiye yer verdi.

France Arménie, bu ay yayınlanan 495. sayısıyla kuruluşunun 40. yıldönümünü kutluyor.

Kavgasını yarım yüzyıldır sürgünde devam ettirmek zorunda kalan bir gazeteci olarak, France Arménie'yi 40. kuruluş yıldönümünde İnci'yle birlikte yürekten kutluyor, diyasporada onu yaratan ve yaşatan Ermeni gazeteci dostlarımıza sıcak sevgilerimizi ve başarı dileklerimizi iletiyoruz.

Sürgün gazeteci dostumuz Demir Sönmez'in Cenevre'deki mücadelesi

Sadece France Arménie de değil... Türkiye'deki mücadele yıllarında maruz kaldığı zulüm ve işkenceler nedeniyle bizim gibi sürgüne çıkmak zorunda kalmış olan ve mücadelesini 1990 yılından beri Cenevre'de yazar, gazeteci ve insan hakları savunucusu olarak sürdüren dostumuz Demir Sönmez'i, tüm yaptıklarını taçlandıran Yaralı Yavru Kartal (The Wounded Eagle - L'aiglon blessé) adlı İngilizce-Fransızca yapıtı için de gönülden kutluyoruz.

Demir Sönmez, 2020 yılında 40 gün süreyle yakından izlediği Artsakh savaşının ve Ermenistan'daki olayların fotoğraflarını tarihsel bir belge olarak Yaralı Yavru Kartal adlı kitabında topladı. 

Demir Sönmez, ilk baskısı Sofya'da yapılmış olan kitabın Ermenice-İngilizce baskısını 1915 soykırımının yıldönümü olan 24 Nisan'a yetiştirebilmek için şu sırada Yerevan'da bulunuyor.

Bu yazıyı yazmadan önce yaşam hikayesini ve mücadelesini daha yakından tanıyabilmek için kendisiyle online bağlantı kurdum. 

Kısa notlar halinde gönderdiği bilgileri paylaşıyorum:

"1978-1982 yılları arasında siyasi faaliyetlerim nedeniyle defalarca gözaltına alındım ve yoğun işkencelere maruz kaldım. O süreçte beş defa tutuklanarak önce Ulucanlar, ardından da Mamak zindanlarında yattım. ÖnceAnkara DAL'da, ardından Mamak zindanında Raci Tetik’in emriyle tam üç hafta A bloktaki kafede işkenceye tabi tutuldum. 

"1992-1990 yılları arasında önce Hacettepe Üniversitesi, daha sonra da Anadolu Üniversitesi iktisat bölümde okudum. Gözaltında kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin yoğunlaştığı dönemde ülkeden çıkıp İsviçre’ye iltica talebinde bulundum. İltica talebim ancak 10 yıl sonra, 2000'de kabul edildi. 

"İltica talebimin kabulünü beklerken 1994 yılında bir grup arkadaşla birlikte Cenevre Halkevi'ni kurduk, 2006 yılına kadar da aktif olarak bu derneğin başkanlığını yaptım.

"Halkevi faaliyetleri nedeniyle birçok kez Türk temsilcilikleri ve faşistler tarafından tehdit edildim.

"1994'ten günümüze kadar başta Özgür Politika, Evrensel, Artı Gerçek, Ermeni Haber, Le Courrier ve Tribune de Genève gazete ve internet sitelerinde ve kendi blogumda 1600'den fazla haber ve röportajım yayınlanmış bulunuyor.

"2006 yılından sonra da bugünkü asıl faaliyet alanım olarak gazeteciliğe başladım. 2016-2019 yılları arasında Güney Kürdistan ve Rojawa'ya giderek röportajlar yaptım. 

"İlk kitabım 2016'da Place des Nations/Place des Peuples (Uluslar Meydanı/Halklar Meydanı) adı altında yayınlandı. Bu kitapta yer alan fotograflarla Birleşmiş Milletler Meydanı'nda açtığım fotoğraf sergisi Türkiye ile İsviçre arasında diplomatik krize yol açtı. Türk Hükümeti benim Türkiye'ye iadem için iki kez İsviçre'ye başvuruda bulundu.

"İkinci kitabım 2021 yılında yayınlanan ve Korona salgını dönemini fotoğralarla belgeleyen Genève Confinée idi... Bu kitaptaki fotoğrafların yer aldığı, Cenevre Gölü'nün kenarında ve BM İnsan Hakları Merkezi Palais Wilson'un önündeki sergim de altı kez saldırıya uğradı."

Demir Sönmez'in otuz yılı aşkın süredir mücadelesini sürdürdüğü Cenevre kenti, aynı zamanda, Ermeni devrimcilerinin 1887'de Osmanlı'nın ilk sosyalist partisi Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'ni kurdukları kent...

Demir Sönmez'in de sürgününün belli bir aşamasından sonra mücadelesini Ermeni gazeteci olarak sürdürdüğü kent...

Bana gönderdiği mesajda bir not daha var, Demir Sönmez'in gelecek hafta Yerevan'da Ermenice-İngilizce yayınlanacak Yaralı Yavru Kartal kitabında yer alan Artsakh Savaşı fotoğraflarını çekebilmek için yaşamını neden tehlikeye atmayı göze aldığını çok iyi açıklıyor:

"Ben Ermeni olduğumu ancak 50 yaşındayken İsviçre'de öğrendim. Babam beni ziyarete gelmişti. Kendisine annemin bize kızınca neden 'Papazın torunları' diye bağırdığını sormuştum. O da bizim aslen Ermeni olduğumuzu, kendisinin büyük babasının da Bingöl-Kiği ilçesine bağlı bir köyün papazı olduğunu söyledi. Neden şimdiye kadar sakladığını sorduğumda ise, 'Senin bir de Ermeni olduğunu bilselerdi, seni yaşatırlar mıydı?' diye yanıtlamıştı."

Demir Sönmez'i daha iyi tanımak için, kendisini Türkiye'deki ortak mücadele günlerinden beri tanıyan sevgili Ragıp Zarakolu'nun Artı Gerçek'te 13 Mart 2021'de yayınlanan Kartal yavrusu yaşayacak! ve 20 Kasım 2021'de yayınlanan Kamera devam ediyor tanıklığa başlıklı yazıları mutlaka okunmalıdır. 

Evet, Demir Sönmez şimdi tüm yetenekleri ve olanaklarıyla kendisinden tam 50 yıl saklanan gerçekliği daha iyi tanımak, 1915 Soykırımı'nın canını aldığı, yerinden yurdundan ettiği bir ulusun haklı davasını daha iyi tanıtmak mücadelesini veriyor.

Demir Sönmez'i de, yeni kitabının ötesinde, Ermeni kimliğiyle sürdürdüğü ödünsüz ve kararlı mücadelesi için de yürekten kutluyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi