Evde yangın var, birileri hâlâ HDP diyor

Ekranlarda “HDP yönetimi başka şey, altı milyon Kürt seçmen kardeşimiz başka şey” demenin bir mantığı yoktur.

Ev yanıyor, sizler yangından çocukları, yaşlıları, yatalakları kurtarmak istiyorsunuz ama siz Fenerbahçelisiniz, alt katta oturan komşunuz Galatasaraylı diye çocukları, yaşlıları kurtarmak için beraber davranmıyorsunuz.
Farkındayım, biraz fazla karikatürize etmiş olabilirim ama bugünün Türkiye’sinin durumu da biraz böyle maalesef.
Türkiye muhtemelen Venezuela’dan sonra dünyanın en kötü yönetilen ülkesi.
Kişi başına gelir on iki bin dolardan sekiz bin dolara geriliyor; beş senede milli gelir iki yüz milyar dolar azaldı.
Neden mi?
Çünkü Türkiye dünya hukuk devleti sıralamalarında en sonlarda; son gördüğüm araştırmada sıralamamız 115'inci idi.
Durum gerçekten çok vahim.
Diyanet İşleri sürekli genişliyor, Dışişleri Bakanlığı laik bir devletin Bakanlığı, başka dinlerden vatandaşların da Bakanlığı iken "Yüce dinimiz" gibi açıklamalar yapabiliyor.
Böyle bir açıklamayı sokakta, vatandaşların tümünü temsil etmesi gerekmeyen bir Müslüman vatandaşımız yapabilir ama Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ASLA yapamaz, yaparsa çok ciddi bir anayasa suçu işlemiş olur.
Bahçeli ve Soylu bir orkestra halinde Anayasa Mahkemesinin kapatılması ve yapısı tamamen değişik bir yenisinin yapılandırılmasını istiyorlar.
Özetle, ülke yanıyor.
Aklı başında, vicdan sahibi herkes bu yangın sönene, kundakçılar görevlerinden demokratik yollarla uzaklaştırılana kadar yasal partiler arasında fark gözetmeksizin işbirliğini desteklemek zorundadır.
İşbirliği ad hoc bir işbirliğidir yani belirli bir amaç, sadece yangın söndürmek amaçlı bir işbirliğidir, zaten aksi yani farklı siyasi partilerin sürekli yan yana durması demokrasiye aykırı bir durumdur.
HDP altı milyon seçmeni olan (temsil ettiği kitle çok daha büyük) çok önemli bir partidir ve senelerdir seçmeninden aldığı artan oyları da göstermektedir ki bu partinin savunduğu görüşler, siz, biz bu görüşleri paylaşmayabiliriz, demokrasi böyle bir şey olmalı, seçmen kitlesinin de arkasında durduğu görüşlerdir, aksini iddia etmek altı milyon seçmene geri zekalı muamelesi yapmaktır.
Ekranlarda "HDP yönetimi başka şey, altı milyon Kürt seçmen kardeşimiz başka şey" demenin bir mantığı yoktur.
Bu ifadeyi (!) kullananlara yani "altı milyon Kürt kardeşimiz" ifadesini kullananlara tavsiyem bizzat kendilerinin, çok eski değil, 19.yüzyılda değil, daha seksenli yıllarda Kürt kelimesini neden kullan(a)madıklarını kendilerine sormalarıdır.
HDP seçmeninin de Kürt kelimesini ekranlara taşınmasına neden olanlara siyasi desteğini anlamamak mümkün değildir.
Rahmetli Süleyman Demirel’in "Kürt realitesini tanıyorum" ifadesi hangi tarihtedir?
Tekraren ifade ediyorum, kimse, hiçbir parti HDP çizgisini benimsemek zorunda değildir ama bugünkü siyasi konjonktürde "gözünün üzerinde kaşın var" diyerek geniş tabanlı ve açık bir hukuk ve demokrasi koalisyonunu engelleyenler tarih önünde büyük vebal altında kalacaklardır.
Yangın söndürüldükten sonra da evrensel hukuk çerçevesinde herkes kendi siyasi yolunu çizer ve yoluna devam eder.
Bu geniş ve açık (örtülü olmayan anlamda) koalisyon yapılamaz ise ortada izlenebilecek bir yolun dahi kalmayabileceği endişesini taşıyorum.
CHP ve İYİ Parti liderlikleri HDP’yi mutlaka içine alacak ve ad hoc (bir kereye mahsus ve belirli bir amaç doğrultusunda) bir seçim ortaklığına seçmenlerini inandırmak, ikna etmek zorundadırlar.
Bu zorunluluk AKP ve MHP dışındaki tüm diğer partiler için de geçerlidir.
Bu zor süreçte HDP’nin de siyasi jargonunu evrensel hukuk çizgisinde korumak gibi bir sorumluluğu olacaktır.
Karanlık güçlerin bu süreçlerde HDP jargonunu önerilen ortaklığı bozma çizgisine sürüklemek isteyecekleri ihtimalini de unutmamak ve dikkatli olmak lazımdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi