Ey derde deva çoğulculuk!

Bir siyaset bilimi kavramı olan çoğulculuk; günümüzde Demokrasi’nin vazgeçilmezlerinden kabul edilse de Müslüman toplumun bir türlü bu kavramı içselleştirememesi düşündürücüdür.

Uluslararası Cezaevi Çalışmaları Merkezi (ICPS)’nin 2018 yılına ait verilerinden OECD’nin derlediği son bir istatistiğe göre; Dünyada nüfusuna oranla en çok mahpus bulunduran ilk iki ülke ABD ve Türkiye olarak belirlendi. Tabii hemen sevinmeyelim! ABD yönetiminin dışarıya değil ama kendi vatandaşından esirgeyemediği hukuk ve adaletin yüzde biri bizde bulunmuyor. Bir de onlardaki mahpusların büyük çoğunluğu adi suçlardan içeride yatarken bizdeki mahpusların çok ciddi bir oranı siyasi sebeplerden dolayı içeride. Bizim gibi bakmadığı, düşünmediği veya ‘ben-biz’den olmadığı için farklı-muhalif olarak takındığı söz, fikir, görüş, tutum ve eylemlerinden dolayı kapasiteleri de oldukça yetersiz cezaevlerinde tutuluyorlar. KHK’lar ile işinden, gücünden olan on binleri de bir nevi tutsak olarak bunlara ilave edebilirsiniz!

Buradan üç yıl önce gündüz ortasında kameralar eşliğinde katledilen Diyarbekir-Amed’in baro başkanı avukat Tahir Elçi’ye bakınız! Bölge’nin vicdanını terennüm eden o barış ve hukuk insanına nasıl kıyıldığına. Ya da 1993 Madımak Faciası’nda yitirdiğimiz onca nitelikli insanımıza bakınız! 6-7 Eylül Olayları’na, 1938 Dersim Faciası’na bakınız! Daha bunlar gibi nice istenmeyen trajik sonuçlarda doğrudan veya dolaylı olarak katkısı bulunan asıl sorunumuz ise; tüm dini, tarihî ve sosyo-siyasal tecrübemizle beraber farklılıkları, çok renkliliği, çoğulculuğu, muhalefeti adeta ortadan kaldırılması gereken yaşamsal bir tehdit olarak görmeye başlamamızdır!

Nato’nun ‘özgür olmayan’ tek ülkesi olan Türkiye’de ısrarla güdülen bu ötekileştirici-kutuplaştırıcı linç siyaseti tam bir felakettir. Ama bundan daha felaketi, toplum olarak bu negatif-menfi siyasetin destek gördüğü sosyal tabloyu değiştirmek için herhangi bir çaba içerisine girmeden hâl-i hazır zihniyeti meşruymuş gibi kabulleniyor olmamızdır.

Halbuki başta kutsal kitabımız Kur’an olarak Dinimizin ana mesajı tek tipliliği değil çok sesliliği teneffüs eden bir zihniyet iklimini salık verir. Yakın tarihimizin son yüz yirmi yılını istisna edersek 1400 yıllık tarihimizin büyük çoğunluğu bu çoğulculuk realitesiyle barışık bir siyasal ve toplumsal portre çizmiştir.

Bir siyaset bilimi kavramı olan çoğulculuk; günümüzde Demokrasi’nin vazgeçilmezlerinden kabul edilse de Müslüman toplumun bir türlü bu kavramı içselleştirememesi düşündürücüdür. Halbuki bu kavramın çıkış kaynağı sosyal ve biyolojik farklılıklardır. İslâmi terminolojide "sünnetullah-adetullah" dediğimiz Allah’ın adetlerindendir eşyayı görünür ve farklı kılmak, çeşit çeşit yaratmak. Başka bir deyişle doğada ve insanlık aleminde Allah’ın iradesinin tecellilerindendir çok renklilik. Hepimizin yüz siması, göz rengi, ses tonu, dudak şekli, parmak izi birbirinden farklı ve kişiye özel ısmarlamadır.

Kur’an-ı Hakîm’in aşağıdaki ilk ayette mesaj olarak diğerlerinde ise açıkça "renkler" gerçeğini "çeşit çeşit renkler" anlamında hep "muhtelifun elvan" şeklinde yani tek tipliği red edecek, çoğulcu bir formatta kullanmış olması elbetteki tesadüf olmayıp bilerek, tabiri caizse altı çizilerek yapılan bir tecihin sonucudur.

"Rabbine bizim adımıza yalvar da hangi renk olduğunu bize bildirsin" dediler. "O, onun, bakanların içini açan parlak sarı renkli bir sığır olduğunu söylüyor" dedi. (1)

"Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda, ders alan kimseler için ibret vardır." (2)

"(Arıların) Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır." (3)

"Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, çeşitli renklerde ve simsiyah yollar (yaptık). 

İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır." (4)

"Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla çeşit çeşit renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır." (5)

"O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin çeşit çeşit olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır." (6)

Unutmayalım! Dünya, Allah’ın nimetlerle donatılmış mükemmel bir misafirhanesi olup biz misafirler ise tek tip değiliz. Cinsiyetlerimiz, Din, dil, ses ve renklerimiz çeşit çeşit olarak verilmiştir. Doğal olarak fikir, mezhep, parti ve siyasi görüşlerimiz de çok sesli bir realite olarak siyasette temsil edilmelidir. Özellikle Türkiye ve Orta Doğu’nun şu an şiddetle ihtiyaç duyduğu şey; bu fıtrat kanunuyla savaşan tekçilik siyaseti ve tek tipleştirme zorbalığı değildir elbette! Belki Allah’ın daimi bir sünneti olan çok renkliliği ve çeşitliliği adaletle muhafaza edip bu çoğulculuğun sağlıklı bir yaşam ve gelişim sergilemesine olanak sağlayan bir siyaset üretmektir.

Şimdi karar verelim; Türkiye toplumu ve(ya) İslam ümmeti olarak bu büyük çoğulculuk hakikatıyla yüzleşmeyip hâlâ farklılıkları öcü gibi görmeye devam mı edeceğiz? Yoksa aklımızı başımıza alıp medeni toplumlar gibi farklılıkları zenginlik görüp onlarla kardeş kardeş geçinip barış coğrafyaları mı inşa edeceğiz?

Şöyle de sorabiliriz; kendimize benzetemediğimiz farklı farklı sesleri susturup onları cezaevine ya da kabristana yollayarak tarihin ve Allah’ın huzurunda boynu bükük günahkâr sefiller mi olacağız? Yoksa aydın bir insan, demokrat bir vatandaş veya anlam dünyamızla samimi olarak barışıp ‘doğru bir müslüman’ tavrı mı takınacağız?

Bahar mevsiminde güneşten, hava, su ve topraktan, hep beraber fakat hep "kendileri" olarak kalıp istifade eden menekşe, lale, gül, papatya ve sümbüllü bir çiçek bahçesine benzetebiliriz; kadınlı erkekli Kürd, Türk, Arap, Sünni, Şii, Siyah, Beyaz, Sarı, Musevi, İsevi ve Muhammedileri. Hepimiz tüm renk, motif ve kokularımızla birbirimizi kırmadan, yıpratmadan, barış içinde ve hayır yarışında olarak insanlık bahçesinin birer çiçeği olabiliriz.


1) Bakara: 69

2) Nahl: 13

3) Nahl: 69

4) Fatır: 27-28

5) Zümer: 21

6) Rum: 22

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Salar Arşivi