Eren Keskin: Türkiye bir hukuk devleti değil, kendi iç hukukunu dahi ihlal ediyor

Eren Keskin: Türkiye bir hukuk devleti değil, kendi iç hukukunu dahi ihlal ediyor
Türkiye’nin verdiği kararların hukuki değil, siyasi olduğu belirten Keskin, ‘İmralı’da uygulanan tecrit, cezaevlerindeki tecrit, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki büyük engeller’ dedi.

Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonra avukatlığını ilk üstlenenlerden biri olan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, özellikle 2000’li yıllardan sonra derinleştirilen tecridi ve buna gerekçe yapılan disiplin cezalarını değerlendirdi. Öcalan’ın avukat ve aile görüşünün uzunca bir süredir yapılmamasının hukukla izah edilemeyeceğini ifade eden Keskin, Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmelerin bu durumu yasakladığını vurguladı. Türkiye’nin verdiği kararların hukuki değil, siyasi olduğunun altını çizen Keskin, şunları söyledi: "İmralı’da uygulanan tecrit, cezaevlerindeki tecrit, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki büyük engeller... Aslında hepimiz bir cezaevinde yaşıyoruz" dedi.

‘İMRALI’DA GARİP, AYRI BİR İNFAZ SİSTEMİ VAR’

Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre  Öcalan üzerindeki tecridin günümüze kadar dönem dönem farklılaştığını söyleyen Keskin, 2000’li yıllara kadar "koster bozuk" gerekçe gösterildiğini hatırlattı. Keskin, söz konusu gerekçenin gerçeği yansıtmadığını ve o dönemki kararların Özel Harp Dairesi tarafından alındığını kaydetti. O dönem savcıyla yaptıkları görüşmede kendilerine "yetkili ben değilim" dediğini aktaran Keskin "O tarihten bu yana İmralı’da devlet ne kendi iç hukukunu kullandı ne de imza attığı uluslararası sözleşmeleri. İmralı’da hiçbirimizin asla çözemediği, kimselerin yetki kabul etmediği, yetkililerin tam olarak bilinmediği garip, ayrı bir infaz sistemi var" diye kaydetti. Tecridin "toplumdan izole etmek" anlamı taşıdığını ve Türkiye'nin F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevleri'ni faaliyete geçirdiği 2000’li yıllarda bu uygulamaya başladığına dikkati çeken Keskin, bu sisteme karşı başlatılan ve 28 tutuklunun katledilmesiyle sonuçlanan "Hayata Dönüş Operasyonu"nu hatırlattı. Keskin, "Bu tecrit sistemi aslında Öcalan için amaçlanmış bir sistemdi. Olaylar da bununla bağlantılıydı diye düşünüyorum" dedi.

‘İÇERİDE VE DIŞARIDA YÜRÜTTÜĞÜ SAVAŞ POLİTİKALARI’

2000’li yıllarda Öcalan ile avukat görüşlerinin kimi engellemelere rağmen yapıldığını belirten Keskin, 2013-2015 yılları arasından "çözüm" adı altında yürütülen sürecin bitirilmesi sonrası İmralı’da tecridin eskiyi de aratır bir hal aldığını söyledi. Öcalan’ın büyük bir siyasi aktör olduğuna vurgu yapan Keskin, "Öcalan’ın sesinin duyulmasının istenmediği dönemlerde tecrit başlayıp, yoğunlaşıyor" dedi. Keskin, devletin bugün Öcalan üzerindeki tecridi yoğunlaştırmasının temel nedeninin ise, içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş politikalarından kaynaklandığını aktardı.

‘AVUKAT VE AİLE GÖRÜŞÜNÜN YASAKLANMASININ YASA DIŞI’

Öcalan’ın avukat ve aile görüşünün uzunca bir süredir yapılmamasının hukukla izah edilemeyeceğini ifade eden Keskin, Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmelerin bu durumu yasakladığını vurguladı. Avukat ve aile görüşünün yasaklanmasının yasa dışı olduğunu kaydeden Keskin, "Maalesef bu tür sözleşmelerin denetim mekanizmaları işletilmiyor. Türkiye bu sözleşmeleri ihlal ediyor. Uluslararası hukuk da bu duruma son derece siyasi yaklaşıyor. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) Kürt sorunu konusunda çok siyasi bakıyorlar. Hatta Türkiye’yi koruyorlar. Türkiye bir hukuk devleti değil. Kendi iç hukukunu dahi ihlal ediyor" değerlendirmesinde bulundu.

‘HEPİMİZ BİR CEZAEVİNDE YAŞIYORUZ’

Türkiye’nin verdiği kararların hukuki değil, siyasi olduğunun altını çizen Keskin, şunları söyledi: "İmralı’da uygulanan tecrit, cezaevlerindeki tecrit, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki büyük engeller... Aslında hepimiz bir cezaevinde yaşıyoruz. Benim bizzat 26 yıl hapis cezam, yurtdışı yasağım, adli kontrollerim var ve her an hapis cezamın kesinleşmesini bekliyorum. Hepimiz tecrit altında yaşıyoruz. Bu tecrit bütün bir coğrafyaya yayılmış durumda. Ben 1989 yılından beri insan hakları hareketlerinde bulunuyorum. Fiziki saldırıların, kontragerilla cinayetlerinin olduğu ve kayıpların çok yoğun olduğu bir süreci yaşadık. Ama bugüne kadar düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı böyle bir dönem hiç görmedim." Keskin, tecridin bir an önce sonlandırılması ve Öcalan’ın görüşlerinin dışarıya iletmesinin olanaklarının sağlanması gerektiğini belirtti.

Öne Çıkanlar