İşçi kanıyla suladık anayurdu dört baştan

İnşaatla ülke o kadar meşgul halde ki, 'kalkınırken' yaşanan 'yol kazaları' olarak görülen iş cinayetleri, hem iktidar hem de iş dünyası açısından neredeyse birer teferruattan ibaret.

AKP'nin öldüren kalkınma hamlesinin geçen haftaki bölümünde Kocaeli'nin Gebze ilçesindeki Kuzey Marmara Otoyolu inşaatında viyadük yapımı sırasında çöken beton bloğun altında kalan beş işçiden üçü iş cinayetine kurban gitti. Tam da Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan, Kuzey Marmara Otoyolu inşaatında bugüne kadar beş kişinin öldüğünü açıkladıktan bir gün sonra üç işçi daha hayatını kaybetti.

Bu kadar güçlü, sistematik ve ne pahasına olursa olsun yaklaşımından gram taviz vermeyen bir kalkınma fetişizminin gerçek bir adalet duygusuyla ve temel insan haklarıyla bağdaşması mümkün değil. Bunun bir bedeli var. O bedel de maalesef giden canlarla ödeniyor.

Otoyol inşaatındaki iş cinayetinde hayatını kaybeden Mehmet Sıddık Canpolat'ın kayınpederi Artı TV yayınında isyan ediyor: 

"Bu kaza değil resmen bir cinayet, bu bir katliam. Önlem alınmamış, 300 ton beton üzerine düşmüş. 12 saat arama yaptılar, cenaze tanınmaz hale gelmiş. Bu nasıl vicdandır arayıp sormuyorsunuz. 30 saat geçti firmadan kimse gelmedi. Bu insanlık dışı. En azından bir gelir başsağlığı dilerler, bir telefon açar."

Başsağlığı dilemek bir yana inşaat ağaları getirilen yayın yasağıyla bir kat daha koruma zırhıyla çevrelendi. Hem de arama kurtarma çalışmaları kazadan saatler sonra başlamışken... 

Türkiye artık birinci dereceden sorumluların yandaşlıktan gelen gücünü kullanarak işçileri tutuklattığı, susturduğu bir yer. İş kazasında hayatını kaybedenlerin arkasından acıma duyduğu, kalanlara merhamet gösterdiği bir yer değil, tüm kötücüllüğüyle ölenin yakınlarının aşağılandığı, alay edildiği bir yer.

Üstelik, belli ki kaza göstere göstere gelmiş. Olay yerinde incelemelerde bulunan CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, Artı Gerçek'e yaptığı açıklamada, "Viyadüğün iki ayağı arasında üç gün önce atılan betonun kuruması beklenmeden ikinci kat beton soğuk hava koşulları dikkate alınmadan yapılıyor. Soğuk hava nedeniyle beton donmadan bu işlemi yaptıkları için çökme yaşanıyor. Bu ikinci kat beton atılması sırasında daha önce atılmış ve donmayan beton üzerinde çalışan işçiler de var, bu donmamış beton daha taşıyıcı bir hale gelmediği için çatlıyor ve işçiler altında kalıyor" diyor. 

İnsanlık ölmüş ama olsun ne gam yollar, köprüler, havaalanları, tüneller var memlekette, her yanı işçi kanıyla yükselen... O kadar olur haliyle memleket kalkınıyor, büyüyor... 

Bu ülkede neredeyse savaşlarda verilen insan kayıplarıyla yarışacak nitelikte iş kazalarında insanlar ölüyor. 

Güvenlik önlemleri alınmadığı için maden göçüklerinde, tersanelerde, fabrikalarda, atölyelerde, yol, köprü, baraj, AVM, havalimanı inşaatlarında, naylon çadırlarda çıkan yangınlarda insanlar hayatını kaybediyor. Değil ertesi gün, birkaç saat sonra bile olayın hatırlayanı kalmıyor. 

Türkiye, en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ülke olarak Avrupa'da liderliği elinde tutuyor, dünyada ise iş cinayetlerinde üçüncü ülke durumunda. Türkiye'de ölümlü kaza sıklığı, 15 AB ülkesinin ortalamasından yedi kat daha yüksek. 

Bu bedeli ne için ödüyoruz, bu insanların ölmesine neden göz yumuyoruz? İnşaatla ülke o kadar meşgul halde ki, "kalkınırken" yaşanan "yol kazaları" olarak görülen iş cinayetleri, hem iktidar hem de iş dünyası açısından o kadar normal ki, hepsi neredeyse birer teferruattan ibaret. 

İş kazalarının giderek artan bir ivmeye sahip olmasının altında kuralsız, güvencesiz, sendikasız ve kayıtdışı çalışma biçimlerinin AKP'li yıllarda artmış olması da gözardı edilen önemli bir gerçek. İş güvenliği kurallarının hiçe sayıldığı, emek sömürüsünün, taşeronlaşmanın, sendikasızlaşmanın ve kayıtdışılığın cazip hale getirildiği sistemin bedelini, işçiler canlarıyla ödüyor.

2017 yılının mayıs ayında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Soma'da 301 işçinin hayatını kaybettiği iş cinayetinin üçüncü yıldönümünde "sıfır kaza seferberliği" başlatmıştı. Dönemin Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, insanlarla alay eder gibi önceliğin inşaat sektöründe olacağını, projenin ilk adımını da üçüncü havalimanı inşaatında başlattıklarını söylemişti. Ondan sonra bir daha ses çıkmadı, tısss...

O tarihten bu yana yüzlerce, binlerce iş cinayeti meydana geldi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin verilerine göre, 2018'in ilk 10 ayında en az 1640 işçi çalışırken yaşamını yitirdi. 

Startının Türkiye'nin en şaibeli, en fazla işçi katliamının gerçekleştiği mega projelerden biri olan üçüncü havalimanından verildiği "sıfır iş kazası seferberliği" de AKP'nin bu dönemdeki en içi boş palavralarından biri olarak tarihe geçti. 

Konunun odağını işçi cinayetlerinden farklı bir alana kaydırmak istemiyorum ancak birkaç söz de Kuzey Marmara Otoyolu için etmek isterim...

Neden yapılıyor mesela bu otoyol, kamuoyunda ne kadar sorgulandı, ne için yapıldığı ne kadar biliniyor?

Bugün artık, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı ve Kanal İstanbul gibi devasa projeler, İstanbul'un kentsel gelişiminde belirleyici bir konuma erişmiş durumda. Adeta mega proje, başka bir mega projeyi doğuruyor. Aslında Kuzey Marmara Otoyolu'nun ilerlediği yerler, bütün Marmara'yı kelepçeleyerek, Marmara'daki yeni ekolojik yıkım alanları yaratacak yerlerdir. Üçüncü köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu projesiyle başlayıp, Çanakkale Boğaz Köprüsü ile devam eden ve Körfez geçişi-İstanbul-İzmir Otoyolu ile süren bu ringle Marmara Denizi'nin çevresi tamamen otoyollarla çevrilecek. Kıyılar talan edilecek, tarım alanları kirlenecek, otoban çemberleriyle Marmara git gide yaşanmaz bir yer haline gelecek. 

Ne uğruna ölüyor bu insanlar diyoruz ya işte, daha yaşanmaz bir yer inşa etmek, toprağı, havayı, suyu kirletmek, ormanları, tarım alanlarını yok etmek, kirli enerjileri daha çok yaymak, giderek değersizleşecek kentler yaratmak için ölecekler... 

"Kalkınmaya, büyümeye can feda" şeklinde özetlenecek gidişatın özeti budur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi