‘Kepçede devlet!’

Karadeniz’in doğasına bu kadar çok taarruz edilince doğa da kendine yapılanlara bir karşılık veriyordu.

Giresun’da 22 Ağustos 2020 Cumartesi günü başlayan şiddetli yağış büyük bir felakete yol açtı. Özellikle Dereli İlçesinde akarsular taştı, heyelanla gelen toprak ilçe merkezindeki binaların birinci katlarını yuttu.

Can kayıpları bu satırlar yazılana kadar 9 kişiye ulaşmıştı. 9 kişi de kayıptı.  Maddi hasar ise henüz hesaplanamamıştı.

Felaketin boyutları "beklenenin" ötesindeydi. Böyle bir felakette "beklenen"den kasıt nedir bilemiyoruz. Ama İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ilk açıklamasında şöyle dedi:

"Buraya geldiğimizde bu kadar ağır bir tablo beklemiyorduk!"

Soylu da bir Karadeniz çocuğudur. Aşırı yağışlara bağlı taşan derelere, yerleşimleri basan sellere aşinadır.

Ancak onun aşina olduğu yağışlar AKP öncesi dönemlere rastladığından "bu kadar ağır tablo" ortaya çıkmıyordu. Giresun’da 56 Hidroelektrik Santralı yoktu. Dere yataklarına verilmiş imar izinleri yoktu. Yasa-dışı inşa edilmiş yüksek katlı binalar için seçim öncesinde çıkartılar "İmar Barışı" yoktu.

Karadeniz’in doğasına bu kadar çok taarruz edilince doğa da kendine yapılanlara bir karşılık veriyordu.

Neyse ki bu sefer "Karadeniz bölgesinde yaşamanın fıtratı" diye sakinleştirici bir cümle çıkmadı yetkili ağızlardan… Onun yerine AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Giresun milletvekili Nurettin Canikli şu "muhteşem" doğa tahlilini yaptı:

-Bu bölge çok yağış alıyor. Toprak suya doyuyor. Sonra toprak su gibi akıyor!!! Felaketin yapılaşma ile ilgisi yok.

Yerbilimciler, gökbilimciler, şehir planlamacıları, mimarlar, inşaat mühendisleri bu "değerli fikirlerden" istifade etmeliler.

Yağmur yağıyor, toprak akıyor, ilgililer-yetkililer hayretle bakıyor.

Bakanlar ise Canikli’den daha çok takdir toplayan, "bunlar güzel hareketler" dedirten faaliyetlerde bulundular.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum sel felaketinin ortasına kadar gittiler.

Gitmekle de kalmadılar, bir dozerin kepçesine bindiler taşkın yapmış dere suları üzerinden aşağı baktılar. Dere çok şiddetli akıyordu. Bunu gördüler. Kenardan da görülüyordu ama kepçenin üzerine hiçbir koruma önlemi olmaksızın çıkan "ilk bakanlar" unvanını hak ederek aldılar. Kafalarında baret/kask üzerlerinde can yeleği falan yoktu.

Eğer içlerinden biri ya da hepsi birden sel sularına düşseler, başlarının çaresine bakarak kurtulmaları gerekecekti. Buradaki "mesaja" dikkat etmek gerekir:

Devletin koskoca bakanları bile böylesi bir felakette kaderleriyle baş başa kalabiliyorlar!

O halde herkes başının çaresine baksın!

Ama farklı bakışlar da mümkündü. Mesela Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, olağanüstü şekilde yorumlamıştı:

"Kepçedeki üç bakan bize özlediğimiz devletin resmini çizdiler. Devlet nerede diyenlere, Giresun Dereli’de o kepçenin içinde diyeceğim!"

Refah Partisi döneminde aynı siyasi kadro "Garson Devlet" diye tanımlardı iktidara geldiklerinde nasıl hizmet edeceklerini. O günlerden otuz beş yıl sonra ise felaketler altında yeni bir tanımlama geldi:

"Kepçede devlet!"
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi