Armağan Kargılı

Armağan Kargılı

Koronavirüs oya dönüşür mü?

ABD’nin 3 Kasım seçimlerine 6 ay kala ekonomik çöküşün yaşandığı ülkede Trump, koronavirüse karşı umutsuzca mucize çözümler arıyor.

Koronavirüsün en ölümcül hali, son haftalarda Amerika Birleşik Devletleri’nde kol geziyor. Vaka sayısı 1 milyonu, yaşamını yitirenlerin sayısı 60 bini çoktan geçti. Resmî rakamlarla...

Salgının ülkedeki merkezi haline gelen New York’tan bir haber, durumu bütün gerçeği ile gözler önüne seriyor aslında.

New York’un en kalabalık bölgesi Brooklyn'de bir cenaze levazımatçısının önünde park etmiş halde duran soğutuculu bir kamyonetten yükselen kötü kokular üzerine polis çağrılır. Polis, kamyonetin kasasında çürümeye yüz tutmuş onlarca ceset bulur. Anlaşılan kamyonetin soğutucusu bozulmasaymış, kimse durumu fark etmeyecekmiş.

New York Eyalet Valisi Andrew Cuomo’nun dünyanın birçok köşesinden duyulan yardım isteyen çığlığı boşuna değil yani.

Dünyanın en gelişmiş ülkeleri, en zengin kentlerinden insanların eli ayağı çekilince yaldızları da döküldü sanki. Geriye ölümün sessizliği ve kokusu kaldı.

ABD’nin Başkanı Donald Trump, bu dehşet manzarasından başarı çıkarmaya çalışıyor. Bu konuda yalnız değil tabii ki, siyasetçilerin neredeyse tümünün kaygısı bu. Ama Trump’ınki çok yakıcı, durum acil, 3 Kasım’da yapılacak seçimlere şunun şurasında sadece 6 ay kaldı.

İşsiz sayısı bu hafta itibariyle 30 milyonu geçti.

Sokağa çıkma yasaklarının tetiklediği ekonomideki sert düşüşün, 1929 -1939 yılları arasındaki büyük bunalımdan beri yaşanan en büyük ekonomik durgunluğa yol açacağı görüşünde olan ekonomistler var. En iyimser olanlar bile, koronavirüs salgınının yaratacağı etkinin kısa vadede ortadan kalkmasının mümkün olmadığını söylüyor.

Yani Kasım’a kadar ekonomide bir iyileşme beklemek hayal olur, Trump için bile…

Virüsün yayılmaya başladığı ilk günlerde genel olarak Batı diye tanımlayabileceğimiz ülkelerdeki "virüs bize bir şey yapmaz" havasının ABD’de de yaygın olarak hâkim olduğu, kamuoyu araştırmalarından görünüyor. Şubat sonunda ABD’de virüs kapacağına inananların sayısı yüzde 34 iken 20 Nisan’da bu oran, yüzde 60 dolayına çıkmış.

Bu yükselişle bağlantılı olarak Trump’a inananların sayısı da hızla aşağıya iniyor. Oysa mart ayında Trump’ın politikalarına destek verenlerin oranı yüzde 51’e kadar çıkmıştı ki, bu başkanlığı boyunca gördüğü en yüksek orandı.

Denize düşen yılana sarılır sözünün bu testten de başarıyla çıkmasına artık neredeyse ramak kalmıştı.

Trump, her gün televizyonlar yoluyla çoğu endişeli, yeni bir gelişme bekleyen karantina altındaki evlere girmeyi başardı.

Seçim hazırlığı yapan bir siyasetçi için bundan büyük fırsat da olamazdı.

Bu günlerde kovmayı düşündüğü ama henüz kovmadığı bir ekip tarafından hazırlanan yazılı metinlere bağlı kalsaydı, bu yükseliş trendini en azından yerinde tutabilirdi. Ama onun da siyasetçi egosu tabii ki ekibine karşı galip geldi.

Metin dışına çıkınca, önce Demokrat Partili eyalet valilerine saldırdı. Kendi partisinden eyaletler için muslukları açarken diğerlerinin kaynaklarını kıstı. Hatta başta New York eyalet valisi olmak üzere valilerle yetki yarışına girdi.

Ama ABD anayasası Trump’ın kendisine yontan yorumlarına izin vermeyecek kadar açıktı. New York Valisi Cuomo’nun "Bu ülkede bizim bir kralımız yok. Bu ülkede bizim bir kralımızın olmasını da istemedik. Bizim bir anayasamız var" sözü muhtemelen yerel yönetimlerle merkezi yönetimler arasındaki ilişki konuşulduğunda uzun yıllar referans olarak kullanılacaktır.

Ardından da her sıkıştığında yaptığı gibi medyaya saldırdı. Hoşuna gitmeyen her gazeteciyi yalan yazmakla, çalıştıkları kurumları da yalan yaymakla suçladı.

Güven eğrisi iyice aşağıya inmeye başlayınca da umutsuzca mucize arayışlarına girdi. Test edilmemiş ilacın adını, koronaya çareymiş gibi dillendirmeye başladı. "Hydroxychloroquine’in Azithromycin ile kullanımı oyunu değiştirecek" tweet’leri attı.

Ancak mucize gerçekleşmedi, tam tersine Hydroxychloroquine’in yüksek dozlu kullanımının ölümcül sonuçlara neden olabileceği bilim çevrelerince ortaya kondu. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi de bu kaygıyla ilacın koronavirüsüne karşı kullanımına onay vermedi.

Bu kez aşı denemelerini yine mucizevi çalışmalar olarak yansıtmaya çalıştı. Ama anlaşılan danışmanları, "seçime yetişmez" dedi ki aşı lafını ağzına almaz oldu.

Son olarak da bütün dünyayı dehşete düşüren, sadece bilim çevrelerini değil dezenfektan üreticilerini bile ayağa kaldıran önerisini yaptı.

"Dezenfektan madem virüsü öldürüyordu o zaman belki de insana enjekte edilmeliydi." Bu öneride bulunurken kimseye danışmadığının kanıtı, "Bunu ben söylüyorum biliyorsunuz ne kastediyorum diyor" ve bir yandan da evrensel işaret dilinde "çok zekiyim" anlamına gelecek şekilde kafasına dokunuyordu.

Bu günlerde yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Amerikan halkı Trump’la aynı görüşü pek paylaşmıyor. Yüzde 51’e kadar çıkardığı güveni, belli ki kötüye kullanmış. Halkın güveni yüzde 41’e kadar gerilemiş.

Kasım seçimlerindeki rakibi, Joe Biden da birçok şirketin kamuoyu yoklamasına göre, yaklaşık 6 puanla yarışı önde götürüyor.

Yine de muhalifler şimdilik temkinliler. Çünkü Trump’a halkın güveni koronavirüs salgını öncesinde de, örneğin Ocak ayında, yüzde 41-42 dolaylarındaydı.

Kısacası mucize arayışlarından beklediği oy patlamasını sağlayamadı Trump. Yandaşlarının yolladığı yardım malzemeleri ise koskoca devede öyle bir kulaktı ki, tek kullanımlık bu malzemeler ABD’nin tek günlük ihtiyacını bile karşılamaktan uzaktı. Belki yollayan ülkelerde iç politika malzemesi olarak işe yaramıştır ama yollanan ülkelerin çoğunda konuşulmadı bile. Yani medet orada da değildi.

Bu durumda geriye düşman peşinde koşup kahraman olma seçeneği kaldı.

Önce İran’ı denedi Trump. Geçtiğimiz hafta, "yerle bir ederiz" tadında tweet’ler yolladı İran’a. Ama öyle görünüyor ki kamuoyu yoklamaları yarım puan bile oynamamış.

New York Times’ın haberine göre, Trump şimdi de Çin’in peşine düşmüş.

Gazetenin konuştuğu bazı kaynaklar, Trump’ın ekibinden önemli isimlerin, Amerikan haber alma örgütlerinin ajanlarını, koronavirüsün Wuhan’daki loboratuvarlarda üretildiğine dair komplo teorisine ilişkin kanıt toplamaya zorladığını söylemişler.

Trump’ın "Çin, Kasım ayında seçimleri kaybetmem için elinden geleni yapacak. İcraatları bunun apaçık kanıtıdır" demesi boşuna değilmiş yani.

Etkili olup olmadığını önümüzdeki günlerde yapılacak kamuoyu yoklamaları ortaya koyar.

1 milyondan fazla kişinin şu anda hastalıkla boğuştuğu, 60 binden fazla ailenin yakınlarına ağladığı bir ülkenin başkanı bunlarla uğraşır mı diye düşünenlere bir başka örneğe de bakın derim. Bugüne dek koronavirüsün bir uydurmaca olduğunu düşünen Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’ya Brezilya’daki ölümlerin Çin’i bile geçtiği söylenince "Ee, ne var bunda?" diyerek omuz silkmiş.

Dünyanın çoğu, Bolsonaro ve Trump’ın da içinde bulunduğu bir kulüp ve bu kulübün anlayışıyla yönetiliyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Armağan Kargılı Arşivi