Bayrak: 'Gizli Plan' bilinmeden, Kürt sorununu ve katliamları anlamak mümkün değildir

Bayrak: 'Gizli Plan' bilinmeden, Kürt sorununu ve katliamları anlamak mümkün değildir
Mehmet Bayrak: Dersim Soykırımı tamamlandıktan sonra, cephedeki Fevzi Çakmak’ın, Dolmabahçe’de bulunan Cumhurreisi Kemal Atatürk’e gönderdiği mesaj ile Atatürk’ün buna verdiği cevaptır.

Yağmur KAYA


ARTI GERÇEK- Bugün Dersim Katliamı’nın 84’üncü yıldönümü. Katliamda resmi rakamlara göre 16 bin kişi, resmi olmayan rakamlara göre ise 70 binin üzerinde kişi katledildi ve binlerce insan sürgüne gönderildi. 

Dersim Katliamı’nın 84’üncü yıldönümü dolasıyla Kürtlere vurulan kelepçe: Şark Islahat Planı isimli kitabın yazarı ve özellikle Kürtler ile Alevi, Kızılbaş, Ahl-e Haqq, Yâresân ve Êzîdî inançlarıyla ilgili eserleriyle tanınan Kürdolog Mehmet Bayrak ile Dersim Katliamı üzerine konuştuk.

‘İTTİHATÇILAR ‘TÜRK-İSLAM EKSENİNDE MİLLET YARATMA BAŞLADI’

Bayrak, Dersim Katliamı’nın 2’inci Abdülham’in 1878’de 1’inci Meşrutiyet Meclisi’ni kapatmasından itibarın Osmanlı-Türk Devleti’nin yeni bir "millet" yaratma projesi esasına dayanarak gerçekleştiğini ifade ederek, "Bu ‘millet’ etno-dinsel arındırma, tek tipleştirme, Türk-İslamlaştırma esasına dayanıyor. Abdülhamid, bu politikayı ‘Osmanlı- İslam’ üzerinden yürütürken; 2’inci Meşrutiyet’ten sonra İttihatçılar işbaşına geçtikten sonra bu politika ‘Türk- İslam’ ekseninde yürütülmeye başlandı ve esas olarak bunun bir devamı olan Kemalist yönetim döneminde de, başta Kürtler olmak üzere geriye kalan halklar ve diğer etno-dinsel unsurlar üzerinde uygulandı" diye konuştu. 

‘7 UĞURSUZ T’ 

Bayrak, bu yeni milletin "7 uğursuz T" olarak nitelendirdiği uygulamalarla yaratılmaya çalışıldığını söyleyerek, "Te’dip (askeri yöntemlerle edeplendirme, hizaya getirme), tenkil (cezalandırma), tehcir (sürme), taqtil (katletme), temsil (asimile etme), temdin (medenileştirme, Türk- İslamlaştırma), tasfiye (tasfiye etme, etkisizleştirme). Abdülhamid, bu uygulamayı ‘tashih-i ezhan’ (Hanefileştirme) ve ‘ihtida’ (zorla din değiştirtme) gibi ilkeler üzerinden yürütülüyordu. Tabii, Dersim bölgesinde 'büyük havuzlar' yapılmak suretiyle insanların göçe zorlanması ya da ‘Hayriye Kanunları’ çıkarmak suretiyle ‘Türk- İslami sermayenin güçlendirilmesi" yöntemi de bu dönemde başlamıştı" diye konuştu.

‘İLK KEZ ORYATA ÇIKARDIĞIMIZ TC’NİN KÜRT ANAYASASI’

Yukarda sıraladığı uygulamalar ışığında Osmanlı’nın Aleviler’e yönelik katliamları bir yana; Türkiye’de yaklaşık 150 yıllık dönemin, aynı zamanda bir ‘katliamlar ve soykırımlar’ tarihi olduğunu vurgulayan Bayrak, "Yine bundan dolayıdır ki, bu süreçte Kürdistan’daki yönetim biçimi hemen her zaman farklı olmuştur. Abdülhamid’in, bugünkü ‘Koruculuk’ sisteminin önceli olan ‘Hamidiye Alayları’nı kurması; Kürdistan’ın sürekli ‘olağanüstü hâl’ yöntemiyle yönetilmeye çalışılması bu nedenledir. Bu tarihsel ve toplumsal gerçekliğin doğru algılanması için, bizim ilk kez gün yüzüne çıkardığımız ve Dr. Mesut Yeğen’in haklı olarak ‘TC’nin Kürt Anayasası’ olarak nitelendirdiği 1925 tarihli ‘Kürtler’e Vurulan Kelepçe: Şark Islahat Planı’nı doğru algılaması gerekir." ifadelerini kullandı.  

''GİZLİ PLAN' BİLİNMEDEN KATLİAMI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL'

"Bu ‘Gizli Plan’ bilinmeden, Kürt sorununu ve katliamları anlamak mümkün değildir." diyen Bayrak, "Bu plan çerçevesinde çıkarılan ve toplumu tümden susturmayı hedefleyen 1925 tarihli ‘Takrir-i Sükun Kanunu’; 1927 tarihli ‘Bazı Eşhasın Şark Menâtıkından Garb Vilayetlerine Nakline Dair Kanun’, 1934’te çıkarılan ‘Mecburi İskân Kanunu’ ve 1935’te çıkarılan ‘Tunceli Kanunu’, Kürtleri tasfiye etmeyi öngören Şark Islahat Planı’nın bir öngörüsüdür" dedi. 

‘TUNCELİ İSMİ DERSİM HALKINA BİR HAKARET'’

Bayrak, "Tunceli" isminin Dersim halkına ve insanlığa bir hakaret olduğunu, bunun nedenin ise Ağrı-Zilan Katliamı gibi önceki katliamlarda da görev almış ve "Dersim kasabı" olarak nitelendirilen "Kor-Vali Abdullah Alpdoğan" tarafından verilmesi olduğunu ve Tunceli isminin ’Devletin (tunç eli) bunların tepesine inecek’ anlamına geldiğini söyledi. 

‘İTTİHATÇILAR TARAFINDAN YENİDEN ORTAYA ÇIKARILDI’

Kor-Vali Abdullah Alpdoğan’ın Kayınpederi General Sakallı Nureddin de 1921’de Koçgiri’de Topal Osman’la birlikte katliam uyguladığını belirten Bayrak, ardından Sakallı Nureddin’in 1922 yılında doğrudan Mustafa Kemal’in görevlendirmesiyle İzmir’e 1’inci Ordu Komutanlığı’na atandığını vurguladı. 

‘MUSTAFA KEMAL’İN YÖNLENDİRİLMESİYLE ATANDI'

Sakallı Nureddin’in Hz. Muhammed’in "Sancak-ı Şerif"inin altında Müslüman olmayan halklara tasfiye uygulayan kişi olduğunun bilgisini veren Bayrak, "Yavuz (Sultan Selim) tarafından 16’ıncı yüzyılda savaş zoruyla Halifelik alındıktan sonra, ‘kutsal emanetler’ içerisinde getirilen ve savaşlarda kullanılan ‘Sancak-ı Şerif’ İttihatçılar tarafından I. Dünya Harbi’nde yeniden ortaya çıkarılmış. Ve Alman militarizminin yanında girilen bu ‘1’inci Emperyalist Savaş’ta yeniden ortaya çıkarılmış ve bu savaş, bir ‘Harb-ı Mukaddes’ yani ‘Kutsal Savaş’ olarak ilan edilmişti" diye ekledi.

Bayrak, devletin ilk kez 1925 Kürt İsyanı ile 1930 Ağrı İsyanı'nda 16 uçaklık bir filo ile Kürtler’i bombaladığı ve saldırılarda zehirli gaz kullanıldığını, saldırı sonucu 1925-1927 yılları arasında katledilen Kürt sayısının, yayımlanmış Xoybûn kaynaklarına göre 15 bin 500 olduğunu belirtti. 

‘SOYKIRIMDA DEVLETE HİZMET SUNAN KİŞİLER DAHA SONRA CEZALANDIRILDI’

Bayrak, "Bu aşamada, Elaziz Valisi Ali Cemal (Bardakçı) ve Malatya Valisi Bozan Bey aracılığıyla 1926’da Ankara’ya çağrılan ve övgüler dizilen Dersim aşiret reisleri heyetinin ise tamamı 1937-38’de katledilir. Bunlar bir yana, planlı biçimde başlayıp 1938’de noktalanan Dersim Soykırımı’nda devlete hizmet sunan Rehber ve Zeynel gibi tetikçiler de, işi bittikten sonra cezalandırılırlar. Muhbir- gazeteci Niyazi Ahmet Banoğlu tarafından satın alınan ve Alişer’le Zarife’yi ortadan kaldırmaya gönderilen diğer tetikçi Vank’lı Efendi ise, bizzat Zarife tarafından mağarada öldürülür" diye kaydeden Bayrak, kendi değerlendirmelerine göre Dersim Soykırımı’nda 40- 50 bin insanın katledildiğini vurguladı. Bayrak, "1937-38 Soykırımı öncesi ‘Halkevleri Folklor ve Etnoğrafya Araştırmacısı’ adı altında bölgeye insanlar yollanmış ve bu kişiler, insan ve hayvan varlığı konusunda çalışmalar yapmışlardır. Bu konularda, Elazığ Halkevi dergisi Altan’a bakmak yeterlidir" bilgisini verdi.

MUSTAFA KEMAL İLE FEVZİ ÇAKMAK ARASINDAKİ MESAJLAŞMA

Yazar Bayrak, Altan Dergisi’nde yer alan belgelere değinerek şunları söyledi:

"Dersim Soykırımı tamamlandıktan sonra, cephedeki Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın, Dolmabahçe’de bulunan Cumhurreisi Kemal Atatürk’e gönderdiği mesaj ile Atatürk’ün buna verdiği cevaptır. Altan Dergisi’nin 1938 sayısında; ‘Atatürk diyor ki: Kalbim orduya karşı takdir ve şükran hisleriyle doludur' başlığıyla verilen bu mesajlaşmada, 'Fevzi Çakmak şu müjdeyi veriyor: ‘Cumhurreisi Kemal Atatürk; 24 Ağustos 1938’de başlayan ve Başbakan Celal Bayar’ın iştirak buyurdukları ordu manevrası çok istifadeli ve değerli safhalarla üç gün devam ettirilmiş ve 26 Ağustos 1938 günü, on altı yıl evvel yaşattığınız 26 Ağustos 1922 Büyük Zafer arifesini emirleri altında idrâk edenlerle birlikte ve yüksek ihtisaslarla hatırlayarak saat 18’de bitirildi. Bu mesut günün yıldönümü ve yapılan manevra münasebetiyle Cumhuriyet ordusu mensupları, başta ben olmak üzere yüksek Başbuğlarına kalplerinden coşan sonsuz heyecan ve saygılarla meşbu sarsılmaz bağlılıklarını arzetmekle nihayetsiz şeref duyar. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’

"‘Başbuğ Atatürk’ ise şu cevabı vermektedir: Mareşal Fevzi Çakmak (Genelkurmay Başkanı) ordumuzun yüksek ve her vakit olduğu gibi milletin emniyetine cidden lâyık kıymet ve kudretle dolu manevrasının çok istifadeli safhalar göstererek bittiğini bildiren telgrafınızı aldım. Türk ordusunun yarattığı zaferin bu yıldönümü günlerinde kalbim orduya karşı takdir ve şükran hisleriyle doludur. Sizin ve tercümanı olduğunuz aziz silah arkadaşlarımın hakkımda gösterdikleri samimi ve asil duygular, o günlerdeki hatıralarımı canlandırdı, heyecanlarımı arttırdı. Başta siz olduğunuz halde cümlenize candan sevgi ve saygılarımı sunar, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da daima artan kutlu başarılar dilerim. Kemal Atatürk.’"

'SOYKIRIMIN ARDINDAN YAPILAN GÖSTERİYE BATILI DEVLET TEMSİLCİLERİ DE KATILDI'

Silahların tümüyle önceden toplanmış bir bölgeye, mahalli kuvvetler hariç tam teçhizatlı üç kolordu ve iki süvari tümeniyle bir askeri harekat başlatılarak soykırım yapıldığına dikkat çeken Bayrak, "Atatürk’e son ana kadar Dolmabahçe’de eşlik eden ve Ermeni kimliği açıklanınca, Hırant Dink’in başının yenmesine sebep olan Sabiha Gökçen (Hatun Sebilciyan) ve diğerlerinin hava saldırıları da eşlik etmiştir" dedi. 

Soykırımın ardından 31 Ağustos’ta Harput- Elazığ merkezde yapılan bir gösteriye 40 bin askerin katıldığını söyleyen Bayrak, bu gösteriye; birçok Batılı ülkenin ataşemiliterlerinin yanı sıra, Sovyet temsilcisinin de katıldığını vurguladı. 

‘GÜDÜMLÜ ALEVİ PARTİSİ, ALEVİLERİN TEPKİSİ BASTIRILDIKTAN SONRA FESHEDİLDİ’

Bayrak, Deniz Baykal’ın CHP’deki "yakın adamı" Onur Öymen’in "Çanakkale’de, Milli Mücadele’de, Büyük Zafer’de, Dersim’de analar ölmedi mi ki, bugün ölmesin!" sözleri sonrası Alevi ve Kürt toplumunun yoğun biçimde CHP’den kopmaya başladığını söyledi. Bayrak, Dersimli Ali Haydar Veziroğlu adında bir iş insanın öncülüğünde "Barış Partisi" adıyla Aleviler’in gidişini engellemek ve için -sözde- bir Alevi partisi kurulduğunu sözlerine ekledi. 

Parti programının Dr. Taner Akçam’ın hazırladığı yönünde iddiaların olduğunu ifade eden Bayrak, "Bu güdümlü parti, özellikle Aleviler’in tepkisini bastırdıktan sonra görevini yerine getirmiş ve kendisini feshetmişti. Aynı kişinin (Taner Akçam) daha sonra da başka bir CHP’li hemşehrisi Gürbüz Çapan’la birlikte Türkiye ile Ermenistan arasında arabuluculuk yapmaya çalıştığı söyleniyordu; gerçek boyutunu bilmediğim için bu konuda bir şey söylemek istemiyorum" diye konuştu.

Bayrak, Prof. Dr. Taner Akçam’ın bir röportajında "Kürt ağalarına ilk gece hakkı" ifadelerine ilişkin ise şunları söyledi: "1974’te daha ODTÜ’de öğrenciyken, babaevinde doğrudan tanıdığım ve Almanya’ya çıktıktan sonra doğrudan görüştüğüm şimdiki Prof. Dr. Taner Akçam’ın son kitabındaki ‘Kürt ağalarına ilk gece hakkı’ gibi tarihsel ve toplumsal gelişmelerle hiçbir ilgisi bulunmayan ‘herzeler’inin ayrıntılı bir eleştirisini burada yapacak değilim. Ancak, kaynak olarak kullandığı ve ‘Emperyalizm ve Kürt Sorunu’ konulu çalışmasını daha 1993’de yayımladığım Ermeni kökenli akademisyen Prof. Dr. M. S. Lazarev’in, ne bu kitabında ne de sözünü ettiği ‘Kürdistan ve Kürt Sorunu’ kitabında böyle bir iddianın bulunmadığını; hem bu kitabı Kürtçe’ye çeviren Timurê Xelîl -1994’te yayımladığım Türkçe- Kürtçe Sözlük'ün redaktörlüğünü yapmıştı- hem de doğrudan Lazarev’le çalışan Doç. Dr. Ekrer Önen bildirmektedir."

‘OSMANLI ULEMA VE SOFTA İSLAMCILARIN KIZILBAŞLARA DÖNÜK SUÇLAMASINI ÇAĞRIŞTIRIYOR’

"Akademisyen sıfatıyla ortaya çıkan Taner Akçam’ın bu iddiası, aynen Osmanlı ulemasının ve günümüz softa İslâmcılarının Kızılbaşlar’a ve diğer bâtınî inanç mensuplarına yaptığı suçlamayı çağrıştırıyor." diyen Bayrak, sözlerini "Hani, 'Kızılbaşlar, gelinlerinin ilk gecesini dedelere sunarlarmış' ya, bunun gibi! Şimdilik, ‘Söz kısa kalsın’. Sadece aynı zamanda bir sosyolog olan Taner Akçam’a, konuyu doğru algılaması için bir yazı önereceğim, o kadar: Turgut Akpınar: İlginç Bir Âdet: Cinsel Konukseverlik." şeklinde noktaladı.

Öne Çıkanlar