Koray Düzgören

Koray Düzgören

Mavi Vatan’ı AB ile, Montrö’yü de ABD ile pazarlıkta kullanmak!

Amiraller bildirisi bir komplo ürünü olsa bile, devlet içindeki bazı odakların, Mavi Vatan’dan vazgeçilmesine ve Montrö’nün tartışılmasına razı olmadıkları anlaşılıyor.

Emekli amirallerin Montrö/Kanal İstanbul ve ‘sarıklı tarikatçı amiral’ gerekçesiyle yayınladıkları bildirinin yarattığı kargaşa devam ediyor.

İktidarın, bu bildiriden yeni bir mağduriyet çıkartma hevesi ise, emekli amirallere yönelik yargı taarruzuna rağmen, pek de umut vermiyor.

Muhalefet de bu ‘darbe’ yaygarasına fazlaca yüz vermedi.

Saray yanaşması bürokratik kurumların ve cümle biat etmiş kişi ve kuruluşların ‘imdat, darbe mi geliyor?’ çığlıklarına Erdoğan’ın bir nedenle(!) katılmadığı anlaşılıyor.

Ama buna rağmen, sırf toplu halde bir sorunu dile getirdikleri ve Erdoğan’ın ‘çılgın projesi’ Kanal İstanbul’a karşı çıkma cüreti gösterdikleri gerekçesiyle bu bildirinin üzerinde bir miktar tepinilecek.

Muhtemelen emekli amirallere bir bedel ödettirilecek.

Bildiriye imza atan emekli amirallerin bir kısmı tanınan subaylar. Bir kısmı ergenekon davalarında yargılanan, hatta yıllarca hapis yatanlardan oluşuyor. Bir kısmı ise, ‘ulusalcı’ kimlikleri ile biliniyor.

Özellikle bu ulusalcı emekli amiralleri, geçtiğimiz yıl Erdoğan’ın yanıbaşında Mavi Vatan kampanyasının kilit isimleri olarak estirdikleri milliyetçi hamaset vesilesi ile de hatırlıyoruz.

Bunlar, TSK’nın özellikle de Doğu Akdeniz’de pazu gösterip, askeri güce ve korkutmaya dayalı bir dış politika uygulamasını savunan subaylardı. Yaklaşımları, iktidarın anlayışıyla uyumluydu…

Onlar, bunu ulusalcı kimliklerinin bir gereği olarak yaptılar. Saray yönetiminin ise kafasındaki tilkiler başkaydı. Niyetleri farklıydı.

İktidar, bütün bu dış politika hamlelerini, güç gösterilerini ve dışarıda attığı adımları, iç politikasının ayrılmaz bir parçası olarak görüyor.

Dışa karşı, "Doğu Akdeniz’de hakkımızı arıyoruz" diyor ama amaç başka. Bu askeri girişimleri içeriye, ‘kahramanlık’ ve ‘dik durmak’ olarak pazarlıyor ve bu hamasetten oy devşirmeyi amaçlıyor.

Başka bir amacı da, pazusunu göstererek kazandığı mevzileri ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya yönelttiği tehditleri AB’ye karşı bir pazarlık malzemesi olarak kullanmak…

ANKARA’NIN SÖYLEMLERİNE İNANMAYA HAZIR AB YÖNETİMİ

Saray yönetiminin son yıllarda en iyi yaptığı şey bu… Bir konuda gerginliği iyice tırmandırıp, meseleyi çatışma çizgisine kadar getirmek ve bir pazarlık ortamı oluşunca keskin bir U dönüşü ile güya barışçı bir politika izliyormuş havası yaratmak…

AB’nin iki üst düzey yöneticisinin Türkiye ziyaretini izlerken durumun aynen yukarıda anlattığım gibi cereyan ettiğini düşündüm.

Joe Biden’in ABD başkanı olmasının hemen ardından değişen uluslararası havaya uyum sağlayabilmek ve AB ile de ilişkilerini iyileştirerek yeniden bir yakınlaşma sağlayabilmek adına iktidarın attığı adımlara herkes çok şaşırmıştı.

Oysa bunda şaşıracak bir şey yoktu. İktidar, özellikle Avrupa’nın mali ve yatırım desteğini sağlayabilmek amacıyla yine keskin bir U dönüş yapmıştı, o kadar!

Birden bire araştırma ve sismik gemilerle birlikte savaş gemileri de limanlara çekilmişti. Ankara adeta bir meleğe dönüşerek Yunanistan ile görüşmelere başlamıştı.

Meğer iktidar, sorunların çözümü için diyalog yollarının geçerli olduğunu savunuyormuş!

AB yönetimi de mülteciler meselesi nedeniyle bunu dünden kabul etmeye hazır olunca Mavi Vatan’ı mavi sulara gömmek hiç de zor olmamıştı.

Oysa aynı Saray yönetimi ile bildiri yayınlayan Mavi Vatan’cı amiraller o süreçte, araştırma ve sismik gemilerinin savaş gemileri eşliğinde Yunanistan ve Kıbrıs kıta sahanlıklarında, hatta karasularında dolaştırılarak kabadayılık gösterisi yapılması politikasının da mimarlarıydı.

İktidarla birlikte Doğu Akdeniz gaz yatakları üzerindeki hak iddialarını dile getiren ve yandaş TV’lerde sabah akşam Yunanistan’ı ezmeye ilişkin kahramanlık türküleri söyleyenler de onlardı.

ERGENEKONCU VE ULUSALCILARLA YOLLAR AYIRIYOR MU?

Artık Mavi Vatan sözünü bile ağzına almayan iktidar öyle anlaşılıyor ki, Ergenekoncu ve ulusalcı denilen bu emekli amirallerle de yollarını ayırmış.

İktidar için önemli olan tek şey ayakta ve hayatta kalmak. Amaç bu olunca, iktidarının ömrünü uzatmak için ne gerekiyorsa onu yapıyor.

Bir süredir koalisyon oluşturduğu ulusalcıları, Mavi Vatan’cıları, kendisi için şu sırada daha büyük bir önem taşıyan AB ilişkileri vesilesiyle harcıyor ve eski ortaklığa son veriyor.

Üstelik de tesadüf bu ya (!) Mavi Vatancı, ulusalcı eski amiraller aleyhine dava açılması talimatı verdiği gün, AB’nin en üst düzey iki yöneticisi de Erdoğan’ı ziyaret ediyor.

Zaten AB yönetimi son toplantısında, Ankara’nın Doğu Akdeniz’e ilişkin attığı tehditkar adımlardan ve diğer kışkırtıcı girişimlerden vazgeçmiş olmasını takdirle karşıladığını açıklayarak, memnuniyetini beyan etmişti.

Şimdi bir adım daha attılar, AB’nin iyi niyetini belirtmek ve tabii mülteci anlaşmasını, ayrıca Gümrük Birliği meselesini konuşmak üzere Ankara’ya geldiler. Erdoğan’a desteklerini beyan ettiler.

İşte Erdoğan’ın istediği, ihtiyacı olan bu fotoğraftı. Mavi Vatan ve Mavi Vatan’cılar bu fotoğraf için üzerlerine düşeni yapmışlardı, artık onlarla yolları ayırmakta bir sakınca yoktu.

Şimdi yeniden görünüşte de olsa AB’nin desteğini almış olarak, iktidarının ömrünü uzatmanın hesaplarını yapabilir. Görüşmeden Türkiye için bir yarar, vize serbestliği falan beklemek zaten hayal, o fasıllar neredeyse açılmamak üzere kapalı.

Öte yandan emekli generallerin bildirisinin ana meselesi olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde de durum benzer bir seyir izliyor.

Erdoğan, her ne kadar hala kendisini aramamış olsa da Biden ile iyi geçinmekten başka çaresi olmadığını ve iktidarının devamı için ABD ve NATO desteğine muhtaç olduğunu çok iyi biliyor.

Emekli amirallerin bildirisi dolayısıyla yapılan yorumların bir kısmına bakılırsa, Saray’ın ABD ile sorunları ortadan kaldırmanın yolu olarak Montrö Anlaşmasını kullandığı anlaşılıyor.

Çünkü artık bunun dışında (Tabii bir de S-400’ler meselesi var. Bakarsınız onu da satmışlar!) ABD’ye, Biden’ yönetimine sunacağı bir şey kalmadı. Montrö’nün değişmesini isteyen bir ABD ve NATO’ya bu yolla şirin görünerek yeniden işbirliği kapılarını açmayı umut etmiş olabilir.

MONTRÖ’DEN ÇIKMAYACAĞIZ AMA DAHA İYİSİ OLURSA...

Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un ağzından bu nedenle, "Erdoğan isterse Montrö’den bile çıkabilir" lafı kaçmış olmalı!

Emekli amirallerin bildirisi, işte bu açıklama üzerine kaleme alınmış görünüyor ve bu vesile ile Kanal İstanbul’a da karşı çıkılıyor. Bu kanalın Montrö’yü tartışma gündemine sokabileceği uyarısı yapılıyor.

Ama anlaşılan, devletin bazı odakları bu kadarına razı değil.

Mavi Vatan falan neyse ama Montrö, Lozan’ın uzantısı bir anlaşma ve belli ki ülkenin beka meselesi olarak görülüyor.

Gerçi Erdoğan, önceki gün AKP kurmayları ile yaptığı toplantı sonrasında Montrö meselesini yalanladı ama bir yandan da bu sözüne bir şerh düştü.

"Daha iyisini bulana kadar Montrö’ye bağlıyız" dedi.

Yalanlama, şerh düşme, ne olursa olsun. Montrö Anlaşması böylece gündeme gelmiş oldu, önemli olan bu.

Bu meselenin kapalı kapılar ardında, devletin değişik odaklarında, değişik hesaplarla çok değişik tartışmaların ve çekişmelerin nedeni olduğu muhakkak. Ana sebep kuşkusuz iktidar kavgası.

Yolunu AB-ABD ve NATO’ya doğru çeviren iktidar, Mavi Vatan’ı, AB ile ilişkilerin iyileştirilmesini kolaylaştırabilsin diye gömdü. Elindeki son kozlardan biri olan Montrö’yü de ABD’yle sıcak ilişkilerin kurulabilmesi amacıyla pazarlamaya niyetlendi.

Tam da Halkbank davası öncesinde bunun bir yolunu bulmak zorunda, çünkü zaman daralıyor.

Bu bildirinin, yeni bir 15 Temmuz düzmece darbesi misali bir komplonun ürünü olup olmadığı kuşkusu da ortalıkta dolaşıyor. Ancak öyle bile olsa devlet içindeki bazı odakların Mavi Vatan’dan vazgeçilmesine ve Montrö’nün tartışma konusu yapılmasına, razı olmadıkları gün gibi ortaya çıktı.

Bütün bu olan biten, koalisyon ortakları ve devlet içindeki güç odakları arasında sert ve kirli çekişmelerin olduğunu ortaya koyuyor.

Nereden bakarsak bakalım emekli amirallerin bildirisi bize, iktidar içindeki güç kapışmasının yakında bir hesaplaşmaya dönüşeceğini gösteriyor.

Şimdiden söyleyelim: Bu kavga hatta hesaplaşmadan demokrasi mücadelesi adına bir fayda umanlar boşuna heveslenmesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi