Papa Müslüman İsevî mi?

Îsevîlerle Muhammedîlerin hayırda yarışmak gibi elzem bir sorumlulukları var ve bunun için de diyalog, dayanışma ve işbirliği içerisinde bulunmaları şarttır.

Katolik dünyasının ruhani lideri ve aynı zamanda Vatikan devleti başkanı Papa Franciscus, 4-8 Mart tarihleri arasında Bağdat ve Erbil merkezli tarihî bir ziyaret gerçekleştirdi. 84 yaşındaki Arjantinli İsevî, böylelikle Bağdat ve Erbil'i resmi olarak ziyaret eden ilk papa olma ünvanını da kazanmış oldu. Bağdat'ta Başbakan Kazimî tarafından resmi törenle karşılanan Papa'nın programı yoğundu. Ziyaret ettiği kişiler, uğradığı mekânlar ve verdiği mesajlar özenle seçilmişti.

Bağdat'taki en-Necat Kilisesi ayinine katıldıktan hemen sonra gittiği Necef'te Şii lider Ali Sistani ile görüştü. Sistani'nin bürosundan yapılan açıklamaya göre görüşmede Ayetullah;

insanlar arasındaki dayanışmanın artırılması gerektiğini ve tüm din mensuplarının karşılıklı saygı içinde olmasının zaruretini vurguladı. Bölge halklarının savaşlardan, şiddet eylemlerinden, ekonomik ablukadan ve mülteci sorunundan dolayı büyük acılar çektiğine dikkat çekerek dini ve manevi liderlerin bu tür olayları durdurmak için rol oynaması gerektiğine işaret etti…

Vatikana göre Papa da; dinler arası diyalog, işbirliği ve dostluğa vurgu yaparak barış için Allah'a dua etti.

Papa daha sonra, Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak kabul edilen tarihî Zikar (Nasiriye) vilayetindeki Ur kentine geçti. Burada Kur'an-ı Kerim dinleyen Papa, verdiği demeçte;

"Birlik, beraberlik ve iman Ur'dan başladı. Biz, İbrahim'in torunlarıyız. Birbirimizi sevmeliyiz. Birbirimizden ayrı çalışmamalıyız. Bu toprakları birlikte ihya edebiliriz.Terör, dini kullanıyor. Buna izin vermemeliyiz. Din ve fikir çeşitliliğini, özgürlüğünü savunmalıyız." ifadelerini kullandı.

Irak Başbakanı Mustafa El Kazimi, Papa ile Ayetullah El Sistani'nin "tarihi görüşmesi" ve Ur'daki "tarihi dinler arası buluşma" şerefine 6 Mart tarihini Irak'ta Ulusal Hoşgörü ve Birlikte Yaşama Günü ilan ettiklerini açıkladı.

Daha sonra Kürdistan'ı ziyarete geçen Papa, başkent Hewlêr-Erbil'de coşkuyla, Hz. İsa'nın konuştuğu dil olarak kabul edilen Aramice okunan ilahilerle ve barış sembolü zeytin dallarıyla karşılandı…

Erbil'den tarihî Ninova ovasında bulunan Musul'a giden Papa, burada verdiği mesajda; "Musul'da, savaşın ve düşmanlığın trajik sonuçları çok net görülüyor. Müslümanlar, Hristiyanlar, Yezidiler ve diğerleri, binlerce kişinin öldürülmesi ya da zorla yerlerinden edilmesi, antik ibadet mekanlarının yıkılması, medeniyet beşiği olan bu ülkenin böylesi insanlık dışı bir fırtına tarafından vurulması ne kadar acımasızca." Diyerek bir sonraki durağı, ülkedeki Hristiyanların başkenti olarak bilinen Hamedaniyê ilçesine geçti. Temasları kapsamında El-Tahire el-Kubra Kilisesi'nde icra edilen bir ayine katılan Papa Francis, burada bir Hristiyan kadından DEAŞ'ın 6 Ağustos 2014'te düzenlediği saldırıyı dinleme fırsatı buldu. Musul'un 32 kilometre güneydoğusundaki bu belde, 2014 yılında DEAŞ tarafından işgal edilince ilçedeki yaklaşık 50 bin insan özellikle Irak Kürdistan Bölgesi'ne göç etmişti.

Gerek bu ilçedeki ayinde gerekse dönüşte Erbil Franso Hariri Stadyumu’nda binlerce kişinin katıldığı büyük ayinde konuşan Papa, Hz. İsa'nın öğretisine uyarak; "İsa Mesih, insanlık talep ediyor. Dürüst ve temiz olun, savaşma hırsından uzak durun. Tüm halklar kardeştir. Sevvgide, merhamet ve hoşgörüde sebat etmek gerekir. Kat edilecek yol uzun olabilir ama ben size 'Vazgeçmeyin!' diyorum. Bunun zor olduğunu biliyorum ancak Allah'ın bu topraklara barış getireceğine inanıyoruz. Barış, barış, barış!" ifadelerini kullandı. Ayrıca, Suriye Savaşı mülteci dramının sembol ismi Aylan Kurdi'nin babasıyla da görüşen Papa, burada gözyaşlarına hâkim olamadı...

Halkın ve Barzanilerin sıcak ilgisine tanık olan Papa, DEAŞ'la mücadelede üstün gayretler sarf eden Kürdlere, farklı dil ve dinlerin kendilerini özgürce ifade edebildiği belki de Ortadoğu'daki tek örnek coğrafya diyebileceğimiz Kürdistan'a teşekkür etmeyi kendisine borç bildi. Katolik Îsevî lider Papa ve beraberindeki heyet, dört günlük ziyaretin ardından Roma'ya döndüler.

Papa'nın bu tarihi ziyaretinin yankılarına baktığımızda genel olarak olumlu bulanların ağırlıkta olduğunu görürüz. Ama; ziyarete önyargılar ile yaklaşanlar, özel ajandaya sahip bir misyonerlik faaliyeti olarak bakanlar, emperyal maksatlar yükleyip negatif yorumlayanlar da az değil. Erdoğan'ın şahsında Türkiye'yi durdurmaya matuf projenin bir parçası ve Ninova merkezli özerk bir Hristiyan Bölge kurma girişimi olarak değerlendirenlerin yanında, Papa'nın görüşme talebini reddeden Irak'ın en yüksek sünni otoritesi olan Reis el-Mücemma el-Fıkhi es-Sünni başkanı Şeyh Ahmet Hassan et-Taha gibi abartılı endişeler taşıyanlar da var. Şeyh'e göre Papa, Ur'da Mekke-Medine statüsünde bir dinî merkezin inşası için gelmişti.

Hâlbuki;

Doğum yeri Ur'u değil de Allah'ın emri ile Mekke'yi dokunulmaz-harem ilan eden Hz.İbrahim'in kendisi idi. Medine'ye de Hz.Muhammed (a.s.m) kutsal-dokunulmazlık statüsü vermişti. Şimdi; Peygamber denginde olmayan katolik bir Papa'nın ömrünün sonlarında kalkıp harameyne alternatif olacak üçüncü kutsal bir mekânı keşfedip tescillemek gibi imkânsız işlere girişmeyeceğini kestirmek güç değil!

Körfez savaşından bu yana Irak'ta dökülen kanlardan, yapılan çirkefliklerden Vatikan'ı, Papa'yı sorumlu gören İslamist çevreler ise söz konusu ziyareti ve ziyarete yapılan ev sahipliğini âdeta haçlı zihniyetinin onurlandırılması olarak okudular.

Bu değerlendirme ise apaçık bir çarpıtmadır. Çünkü; Vaktiyle Vatikan, Irak Savaş'ına karşı çıkmıştı. Tarihin çöplüğünde gömülü, haksız ve onursuz Haçlı Savaşları'na dair yeterli olmasa da üstü kapalı olarak özür dilemişti.

Papa Francis ise; Müslümanlara karşı girişilen Haçlı Savaşlarına (1096-1272) Avrupalıları seferber etmek için motive edici nutuklar okuyan Orta-çağ'ın papası II. Urban (Urbanus)'tan çok farklı bir kişilik. Müslümanlara Allah'ın selâmını veren, Kur'an dinleyen, savaş yerine barış, düşmanlık yerine kardeşlik vurgusunda bulunan inançlı bir insan.

Ziyarette verdiği mesajların (basına yansıdığı kadarıyla) hiçbirinin Kur'an'la çelişir bir tarafının bulunmadığı ve Hz. Muhammed'in (a.s.m) pratiğiyle uyumlu olduğu açıktır.

Mesela; Hz. İbrahim, iman, barış vurguları son derece yerinde İslâmî vurgular olup Kur'an'a göre, size selâm verene sizin de ya aynıyla ya da daha güzeliyle cevap vermeniz gerekiyor. (Nisa;86)

Gezinin, İncil'den esinlenerek ve dört dilde yazılan "Hepiniz kardeşsiniz!" Mottosu da Hz. Peygamber'in;

"Hepiniz Adem'densiniz, Adem ise topraktandır." (Veda Hutbesi)

"Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz!" (Buharî)

Gibi kutlu beyanlarıyla birebir örtüşüyor.

Gerçeği; küresel barışa, dinler arası diyalog ve ittifaka değinen ilk insan değildir Papa. Yaklaşık doksan yıl önce İslam alimi Seîdê Kurdî en-Nursi, eserlerinde Hristiyanlarla ihtilaflı meseleler yerine ortak amaçlara odaklanmanın önemine dikkat çekmişti;

"Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" unvanına lâyık bir cem'iyet…" (Mektubat)

"İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur'an ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları…" (Lemalar)

Fakat meattessüf; sonra gelen Nurcu camia dahil Müslümanların büyük çoğunluğunun (F. Gülen'in teşebbüslerini hariç tutarsak), Nursi'nin bu konjonktürel, isabetli ve ileri görüşlü tespitlerine çeşitli nedenlerle kulak kapayıp duyarsız kalmayı tercih ettiklerini görüyoruz.

Her yeniliğe reaksiyon gösterip karşı çıkmak ise marifet değildir. Müslüman dünya, ilk kez Kürdlere misafir olan Papa'yla ve ehl-i kitap İsevîlerle uğraşacaklarına kendi ev ödevlerine çalışsalar iyi ederler. Çünkü; içinde bulundukları çatışmalı, içler acısı, perişan durum en başta güzel, temiz, aziz İslâma bariz bir aykırılık teşkil ediyor.

Kendini ıslah edemeyen Müslüman, başkasını nasıl ıslah edecek?

Çok renkli Ortadoğu coğrafyasını, barış ve emniyet yurduna çevirmek Katoliklerin değil, en başta barış, güven ve selamet anlamlarını taşıyan bir isimle yad edilen Müslümanların asli bir görevi olmalıdır. Şehirlerini mamur edip, farklılıklarla nitelikli bir yaşamı inşa etmek de Müslümanların sorumluluğunda.

Ortadoğu'yu bir militan yuvasına dönüştürüp toz-dumana katmakta büyük katkısı olan radikal dinciliği ve şiddet olgusunu masaya yatırıp onun yeşerdiği metinsel ve kavramsal çerçeveyi doğru tahlil etmek de;

Yeryüzündeki farklı Dinlere mensup tüm insanlara dördüncü bir seçeneği yasaklamak yani onları ya Müslüman olmakla ya cizye vermekle veya savaşmak arasında bir tercihe zorlamak gibi bizzat Kur'an'ın bütünselliği ile çelişen dar, statik, literal yaklaşımlarla bir an önce yüzleşmek de onların görevi.

Dini metinleri bağlamından koparıp çarpıtarak İslâm adına insanları korkutmak, öldürmek, kızlarını cariye yapıp satmak, yerinden-yurdundan etmek, denizlerde boğdurmak, medeniyet şehirlerini yıkmak gibi nice kötülükleri yeterince tecrübe etti bu kanlı coğrafya.

Sömürgeciliği, Haçlı Savaşları'nı, Moğol istilasını, milliyetçi ve dinci şiddeti yaşayan yaşlı Asya Kıtası'na başka kaplarda yeni zehirleri, ilkellikleri, barbarlık ve vahşetleri tattırmaya kimsenin hakkı yoktur!

Farklılıkları hayırda yarışmaya çağıran bir kitabın iman, adalet, ahlâk ve barış içerikli kavramlarını merkeze alan, İslâmı ulvî ve sevimli gösteren yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır ki böyle bir cihada, Hristiyan dünya da medeni her insan da destek olacaktır.

Özetle; Doğru İslâm'a, doğru ve temiz bir ayna olmak yine en baştan biz Müslümanların vazifesidir.

"Her birinize bir şeriat ve bir yol-yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." (Maide;48)

"Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın…" (Bakara;148)

Evet; dinsizlik, savaş, cehalet, yıkım, yoksulluk gibi kötülüklerin üstesinden gelip insanlığın küresel barışı, tesellisi ve huzuru için Hz.İbrahim'in çocuklarının özellikle Îsevîlerle Muhammedîlerin hayırda yarışmak gibi elzem bir sorumlulukları var ve bunun için de diyalog, dayanışma ve işbirliği içerisinde bulunmaları şarttır.

Kehanet olmasın tarihî gezinin; yakın gelecekte bir Müslüman-İsevî ittifakına ve yine İsevî dünyasından Müslümanlara özellikle Başur-Rojava Kürdistanı'na önemli desteklerin olacağına dair işaretler taşıdığını da not ettikten sonra sorumuzu soralım;

Tüm bu izahlara göre, Bediüzzaman'ın keşfettiği kavram üzerinden Papa'ya, Müslüman İsevî diyebilir miyiz?

Teslis'e yaklaşımını bilmeden kesin konuşmak cesaret ister ama en azından mesajları Muhammedî olan bir İsevî diyebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Salar Arşivi