Son dakikanın atası yıldırım baskıdan 'yandaş' son dakikaya...

Son dakikanın atası yıldırım baskıdan 'yandaş' son dakikaya...
Tek sesli hale getirilmeye çalışılan alternatif, muhalif ve yandaş olarak ayrışan medyanın haber tercihleri de ayrışıyor.

İsa Uğur ERDOĞAN


ARTI GERÇEK- Türkiye’deki ilk radyo, İstanbul Radyosu adıyla 1927’de İstanbul, Sirkeci’de yayın hayatına başladı. Dönem içinde kimsede radyo alıcısı olmadığı için Büyük Postane binasının kapısına asılan hoparlörden sadece akşamları sesini duyurdu. Daha geniş kitleye ulaşmak için ise 1964’te TRT’nin kurulması beklenecekti. Tabi bu toplumun bilgi almasına anında yol açmadı. Bu nedenle basındaki ‘çok sesliliği’ yazılı basın bir şekilde sağladı ve gazeteler aracılığıyla haberler hızlı bir şekilde yayıldı.

‘Yazıyor’ diye bağırarak gazetedeki başlıkları sıralayan ve işlek yerlerde satılarak yapılan gazete dağıtımının bir meslek olduğunu bilenlerin sayısı bilmeyen kişilerden artık fazla olduğu söylenebilir. Buna ancak iletişim fakülteleri ya da Yeşilçam filmlerinde denk gelinebiliyor.

Son yıllarda sosyal medya kullanımı ve internet gazeteciliğinin de yayılması ile birlikte genelde kırmızı zemin üzerine ‘son dakika’ yazan fotoğraf veya GIF’ler de hayatımıza girdi. Haberin ne olduğuna ilişkin çok bilgi vermeyen başlıklar okurun ilgisini çekiyor ve tıklanma sayısı anında yükseliyor. Bağlantıya tıklanıldığında kimi zaman başlığın tekrarı bir cümle ve ‘ayrıntılar geliyor...’ yazısını görenler hüsrana uğrayabiliyor.

DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren’le ‘son dakikayı’ konuştuk. 1988 yılından itibaren gazetecilik mesleğinde olan Eren; Dünya, Milliyet, Akşam, Evrensel, Yeni Yüzyıl, Radikal, Vatan ve Cumhuriyet gazeteleri ile NTV ve İMC kanallarında musahhihlik, editörlük, yazıişleri müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. Eren, basılı yayınların ‘yıldırım baskı’ adı verilen son dakikasını, Birinci Körfez Savaşı ile birlikte hayatımıza giren televizyonlardaki son dakikayı ve son olarak medyada iktidar eliyle yaratılan yarılma ile birlikte ‘yandaş son dakika’ denilebilecek evrimi anlattı.

‘MİLLET KOŞA KOŞA GAZETE ALDI AMA O GAZETE SAHTE GAZETEYMİŞ’

Bizim kuşak yıldırım baskıyı hiç görmedi. Son dakika haberlerini eskiden insanlar nasıl öğreniyorlardı?

Gazeteler eskiden önemli bir olay olduğunda yıldırım baskı denilen ve hemen dağıtılan gazeteler yapıyorlardı. Bizim şimdi televizyonlarda son dakika dediğimiz şey. Tabi özel televizyonların kurulmasıyla bunun bir manası kalmadı. Özel televizyonlar kurulmaya başlanıldığında, genelde show kanallarıydı ama haber de veriyorlardı. TRT’den daha serbest yayıncılık yapabiliyorlardı. Ama sonuçta hiçbiri haber kanalı değildi.

Yıldırım baskılarda neyi önemsiyorlardı?

Çok küçüktüm İsmet İnönü öldüğünde bir yıldırım baskı yapıldığını hatırlıyorum. O zaman bir de gazeteler sokakta satılıyordu. Koltuk altında gazete satıyorlardı. Çok küçükken hatırladığım, Kıbrıs savaşı sırasında sokakta bir adam dolaşıyor, ‘Makarios öldürüldü’ diye. Millet koşa koşa gazete aldı. Ama o gazete sahte gazeteymiş. Böyle hikâyeler de vardı. Artı bazı gazetelerin akşam baskıları da vardı, meyhane baskısı denirdi ona. Saat beşte, altıda belirli merkezlerde; Taksim’de, Kadıköy’de, Bakırköy’de satılan gazeteler de vardı. 

‘ÖNE GEÇME KAYGISI SON DAKİKA OLMAYACAK BİRÇOK ŞEYİN SON DAKİKA OLARAK VERİLMESİNE NEDEN OLDU’

Televizyonlarda son dakika haberleri nasıl hayatımıza girdi?

Birinci Körfez Savaşı sırasında özel televizyonlar CNN Internatiol’a bağlandılar. Çünkü teknik alt yapıları olmadığı için eş zamanlı çeviri yapıyorlardı. Savaşla ilgili bilgileri tabi Amerika’nın gözüyle yayınlıyorlardı. İlk sıcak haberi öyle hatırlıyorum. Ama son dakika diye bir bant vardı zaten. Gerçekten toplumu sarsacak veya toplumun bilmesi gereken önemli bir olay olduğunda giriliyordu. Aslında Türkiye’de ilk haber kanalı olarak NTV kuruldu. Körfez Savaşı esnasında CNN Internatiol’i gören insanların Türkiye’de de bir haber kanalı ihtiyacı oldu herhalde. Ona hitaben bir televizyon kanalı kuruldu. Sahibi Cavit Çağlardı kurulduğunda. Ama televizyonu kuran ve bu işden de hakikaten anlayan Nuri Çolakoğlu’ydu. 

O zamanlarda son dakika KJ’si vardı tabi ama o KJ önemli bir olayda kullanılıyordu. Esas bozulma haber kanallarının sayısının artması ile ortaya çıktı. Rekabet, öne geçme ihtiyacı... NTV’nin ardından CNN Türk kuruldu. İkisi arasında hoş bir rekabet vardı. Son dakikayı daha önce vermek ama gerçekten son dakika olanı vermek gibiydi. Sonra HaberTürk kuruldu. Sayı artmaya başlayınca öne geçme kaygısı son dakika olmayacak birçok şeyin son dakika olarak verilmesine neden oldu.

‘‘ERDOĞAN KONUŞUYOR’ NE DEDİĞİ DE HENÜZ BELLİ DEĞİL’

99 depreminde bu son dakika işleri de yaygındı. Ama o rekabet bu işi bozmaya başladı. Hele bu son 15- 20 yılda, internet medyasının da dahil olmasıyla neredeyse her şeyi son dakika olarak vermeye başladılar. Hatta bazı kanallar son dakika diyor, ‘Erdoğan konuşuyor’, ne dediği de henüz belli değil. Ne diyeceği de belli değil ama ‘Erdoğan konuşuyor’ şeklinde artık saçmalamaya başladılar yani.

'RTÜK’ÜN BAZEN DOĞRU MÜDAHALELERİ OLDU’

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) bir çok şeye müdahale yetkisi var. Son dakika haberlerine ilişkin bir müdahalesi var mı?

Bazen doğru müdahaleler oldu. Özellikle bir takım şiddet olaylarında kan vesaire görülmesin gibi. Ama RTÜK tam iktidarın kurumu olduğu için mesela bir apartman çöküyor, insanlar ölüyor. Oradan iktidara eleştiri geleceğini düşünerek yayın yasağı getiriyor. Aslında RTÜK’ün düzenleyeceği bir şey de değil meslek ahlakı ile alakalı bir şey bu. Gazetecilerin ve izleyicilerin çabalarıyla düzelebilir.  

Basına yönelik baskılar ve iktidara yakın medya gruplarının oluşturulmasıyla birlikte artık son dakika tercihleri de değişti. Bunun kırılma noktalarından birisi de Roboski katliamıydı.

Roboski’yi Anadolu Ajansı ve Doğan Haber Ajansı aslında geçmişti, gazeteciler biliyordu. Ama hiçbir haber kanalı girmedi. Hatta şöyle bir yayıncılık skandalı yaşandı: Ayşenur Arslan CNN Türk’te, Medya Mahallesi programını yapıyordu. O haberi görüyor ama rejiden müdahale edildiği ortaya çıktı. Ayşenur Arslan söyledi. Yakın zamandaki en büyük skandal Berat Albayrak’ın istifası oldu. Ertesi gün gazetelerde yoktu. Bırakalım televizyonların son dakika girmesini, iktidara yakın medyadan yirmi dört saat kimse haber yapmadı. Ama yine de habercilik yapan kanallar olayı verdi.

Alternatif ya da muhalif basın Albayrak’ın istifasını son dakika olarak gördüler. Ama teyit etmekte zorlandılar. Çünkü iktidar ve bürokrasiye ulaşamama gibi bir sorun var.

İktidar gazetecileri kendisinden olan ve olmayan olarak böldüğü için biat etmeyen gazetecilerin devlet kaynaklarından, bürokrasiden bilgi alması da neredeyse tamamen imkânsız hale getirildi. Ama bunu bilen medya vermedi.

‘HER ŞEY SON DAKİKA DEĞİLDİR’

Bunun etiği nasıl olmalı?

Bazı internet sitelerinin tık kazanmak için örneğin, ‘CHP’de şok istifa’ şeklinde son dakika giriyor. Bir giriyorsunuz habere Turhal İlçe Örgütü’nden iki kişi istifa etmiş mesela. Bu şekilde sırf tık almak için bir takım numaralar çekiliyor. Bu zaten yanlış. Doğrusu ne bunun? Birincisi yayın yapılan kitlenin neye ihtiyacı var? Bir spor kanalıysa Mesut Özil’in Fenerbahçe’ye gelmesi bir son dakikadır. Ama onun dışında editörler karar verir neyin son dakika olacağına. Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı’nı tehdit etmesi son dakika mıdır mesela, bunlar tartışılır şeyler. Bizim net olarak söyleyeceğimiz. Her şey son dakika değildir.

‘GAZETECİNİN GÖREVİ PANİK YARATMAK DEĞİLDİR’

Ülkemiz deprem ülkesi ‘İstanbul’da deprem’ diye bir başlık açılıyor örneğin habere insanlar panikle giriyor ve hissedilmeyecek bir büyüklükte bir deprem olduğu anlaşılıyor. Gazetecilerin felaketlerde, büyük olaylarda tutumu nasıl olmalı?

Özellikle 99 depreminden sonra toplumda depreme yönelik bir hassasiyet olduğu için gazetecilerin dikkat etmesi gereken bir konu. O dönem NTV’de çalışıyordum. Bir deprem oldu ama çok küçük bir deprem. O günkü editör arkadaş, ‘İstanbul’da deprem’ diye girince bir panik oluşmuştu. Gazetecinin görevi panik yaratmak değildir. Tam tersine bu tür durumlarda insanları soğukkanlı olmaya davet etmek gazetecilerin görevi arasında bence. Bu tür durumlarda sorumlu davranmak zorunda. Tersi de var bunun depreme büyük bir hassasiyet var son dakika olarak veriliyor. Ama Artvin’in bir köyünde sel oluyor, son dakika verilmiyor. Bakıyorsun beş kişi ölmüş orada. Bir de böyle bir yanlış uygulama da var. 

Son dakika hikâyelerinde telaşla yapılan tashihler de oluyor. Basın tarihine geçen bir sürü tashih yapıldı. Büyük bir olay oluyor. Haber kanalları son dakika bandını geçiyor ve oraya muhabirlerini yolluyor. İnsanların doğal olarak bir ilgisi varsa kesintisiz yayına geçiliyor. Ama o kesintisiz yayın bilgi azsa, büyük sıkıntılara ve saçmalamalara da neden oluyor. Muhabirin anlatacakları bitiyor. Bir süre sonra konuk bulamıyor veya tanık bulamıyor... Olmadık insanlar, kimi bulursak yayını dolduralım diye çeşitli hatalar yapılıyor. Mesela 2. Körfez Savaşı’nda bir televizyon kanalına emekli bir general çıktı. Emekli bir general telefon açtı: ‘O anlamaz ki, levazımatçı generaldir’ dedi. Konuk seçiminde bile o rekabetten dolayı izleyiciye yönelik hatalar yapılabiliyor.

‘İNTERNET SİTELERİNİN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ YETERSİZ ALT YAPI İLE KURULUYOR’

Bazen yanlış son dakikalar ya da yanıltıcı son dakika haberleri de veriliyor. Örneğin Hatay’da orman koruma memurlarının ormanı ateşe verdiği iddia edilen görüntü. Doğrusu sonradan anlaşıldı ama hâlâ yangından memurları sorumlu tutan insanlar var.

Genelde bunu internet siteleri yapıyor. Neden yapıyor? Çünkü internet sitelerinin büyük bir bölümü yetersiz alt yapı ile kuruluyor. Yeterli editörleri, muhabirleri yok. Türkiye’de böyle bir yasa ya da etik davranış biçimi de yok ne yazık ki. Herkes bir birinin haberini çalıyor. Nereden aldığını da söylemiyor. Dolayısıyla bir yanlış haber de çok çabuk internet aracılığıyla yayılıyor.

Öne Çıkanlar