Utangaç faiz artırımı Türkiye’nin sorunlarını çözmez

Kurun üç aşağıda beş yukarıda olmasının ötesinde Türkiye’nin dövize ihtiyacı var. Dün öğrendik, ilaç şirketlerine borçlar ödenmemiş. 'İlaç vermeyebiliriz' diye tehdit ediyorlar.

Merkez Bankası, sürpriz bir şekilde faiz artırdı. Kimse beklemiyordu. Anket yapan kuruluşlar vardır. Onların genel beklentisi politika faizinin artırılmayacağı yönündeydi. Belki deniliyordu, diğer kanallardan (gecelik fonlama faizi, geç likidite penceresi vs.) faizi artırma yoluna gidebilir…

Ama Para Politikası Kurulu’nun bugünkü toplantısından 200 baz puanlık faiz artışı çıktı: 

"Para Politikası Kurulu (Kurul), politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 8,25’ten yüzde 10,25’e yükseltilmesine karar vermiştir."

Bunun anlamı üzerine birkaç laf edelim. İlk söylenecek şey şu:

Duyuru metninde diyor ki, "Enflasyon üzerinde etkili olan salgına bağlı arz yönlü unsurların, normalleşme sürecinde kademeli olarak ortadan kalkacağı ve talep yönlü dezenflasyonist etkilerin daha belirgin hale geleceği öngörülmüştü. Ancak, güçlü kredi ivmesiyle ekonomide sağlanan hızlı toparlanma ve finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde enflasyon öngörülenden daha yüksek bir seyir izlemiştir. Enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve enflasyon görünümüne yönelik risklerin sınırlanması amacıyla Ağustos ayından itibaren atılan sıkılaştırma adımlarının güçlendirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda Kurul, dezenflasyon sürecini yeniden tesis etmek ve fiyat istikrarını desteklemek amacıyla politika faizinin 200 baz puan yükseltilmesine karar vermiştir."

Bunun anlamı şu:

Enflasyona etki eden iki yön var.

Biri arz tarafı… 

"Biz, diyor merkez bankası, "arz yönlü unsurların, normalleşme sürecinde kademeli olarak ortadan kalkacağını" öngörmüştük. Yani açılma "kademeli olacak" sanmıştık. Bu olmadı tabi. Dolaylı olarak, "Hükümet 600 milyarlık parasal genişleme ve keskin bir açılışla hesapları bozdu" denilmek isteniyor.

Talep tarafında da şunu söylüyor:

"Talep yönlü dezenflasyonist etkilerin daha belirgin hale geleceği öngörülmüştü."

Yani, talep düşük seyredecek ve bu da dezenflasyonist – enflasyonu düşürücü etki yapacak, sanmıştık…

Bu da olmadı.

Niye olmadı?

Aynı nedenle tüketici kredi paketleriyle ev – araba furyasını destekledi hükümet. Salgın bitti havasını yaydı, herkes tatile koştu. Sonuçta talep tarafı ile ilgili beklenti de gerçekleşmedi. Özetle şöyle diyor:

"Güçlü kredi ivmesiyle ekonomide sağlanan hızlı toparlanma ve finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde enflasyon öngörülenden daha yüksek bir seyir izlemiştir."

Merkez Bankası söylemiyor, söyleyemiyor ama biz söyleyelim:

Hükümetin kredi pompalaması enflasyonu azdırdı.

Kademeli olması gereken şok etkisiyle oldu.

Peki, bir ekonomi yönetimi 600 milyarlık kredi paketinin bu etkiye yol açacağını kestiremez miydi? 

Ama hükümetin derdi her zaman ama her zaman şu oldu: Rekor kırdık, fena büyüdük, solladık, en hızlı biziz!

Piyasaya gereğinden fazla ve ayarsız para pompalandı. Şirketler hareketlendi. Üretim artışı, haliyle ithalat artışını, doğal olarak dövize talebi artırdı. Cari açık arttı.

İkincisi alınan ucuz krediler yatırıma da gitmedi. Yatırım teşvik rakamları belli. Aylık 15 – 20 milyar… 450 milyar nereye gitti? Cari harcamalara ve dövize… Dövize talep artınca kur yükseldi. Kur yükselince girdi fiyatları, sonuçta üretim maliyetleri yükseldi. Bu son olarak nerede görülecek? Tüketici fiyatlarında! 

Sonuç budur. Merkez Bankası da bunu söylüyor:

"Hızlı toparlanma ve finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler neticesinde enflasyon öngörülenden daha yüksek bir seyir izlemiştir. Enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve enflasyon görünümüne yönelik riskleri sınırlamak (…) dezenflasyon sürecini yeniden tesis etmek ve fiyat istikrarını desteklemek amacıyla politika faizinin 200 baz puan yükseltilmesine karar vermiştir."

Şimdi bu olup bitenlerin… "Dezenflasyon süreci yeniden tesis etmek ve fiyat istikrarını desteklemek amacıyla politika faizi yükseltmenin" "faiz sebep enflasyon sonuçtur" teorisiyle ilgisi yok elbette. Merkez Bankası, bu teoriye iltifat etmemiş. Uzun zamandır faiz artırmamakta direnmek de neyin nesiydi peki? O teoriye itibardan değil, baskıdan. 

Konunun bir yönü daha var. Politika faizi, 10.25 oldu ama bu oran hala fiili faizin (yüzde 10.65) altında. MB’nin gecelik faiz seviyesinin (%11.75) altında. Geç Likidite Penceresi faizinin (%13.25) hayda hayda altında. 

Şimdi 8.25 olan politika faizi fiilen uygulanmayan bir faizdi. 10.25’e çekildi ama uygulanacak mı?

Uygulanacaksa daha yüksek olduğu için piyasa faizlerini aşağı çekme sonucu verecek. Dolayısıyla artırım değil indirim olacak. Uygulanmayacaksa, politika faiz denen enstrümanın kıymeti harbiyesi, dolayısıyla artırmanın da bir kıymeti olmayacak.

Merkez Bankası, piyasadaki gerçekleşme düzeyine göre bir artırım yapsaydı. Politika faizin uygulanabilir bir orana çekmiş olacaktı. Ama bu oran, piyasa faizlerinin altında. Bu yüzden utangaç bir artırım bu.

Size şunu söyleyeyim… Eğer kuru baskılamak ve bir seviyede kuru savunmak için MB’de ya kamu bankalarında yeterli kaynak olsaydı, muhtemelen ucuz dolar satışıyla müdahaleye devam edilecekti. Ne yazık ki o kaynakların dibi silkelendi. Merkez Bankası için değilse bile hükümet için mesele hala kuru tutmaktır. 

Türkiye’nin döviz sıkıntısının başımıza ne işler açacağının küçük bir örneğini dün yaşadık. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi, Türkiye’nin ABD’li ilaç şirketlerine 2.3 milyar dolar borcunu ödemediğini açıkladı. Muhalefet liderini yıllar yılı, gerçek dışı rakamlarla SSK’yı batırmakla suçlayan hükümetin icraatı bu. 

Kurun üç aşağıda beş yukarda olmasının ötesinde, Türkiye’nin dövize ihtiyacı var. Başımıza ne işler açacak derken… Yarın bunlar Türkiye’ye aşı verecekler mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi