'Yaşasın cumhuriyet!'e beş kurşun…

Kraliyet Belçikası’nda Julien Lahaut 'Yaşasın Cumhuriyet!' diye haykırdığı için katledildi… Türkiye’de ise 'Demokratik Cumhuriyet' isteyenler katledilmekte…Kral Baudouin yerine Kral Filip

Kraliyet Belçikası’nda komünist Julien Lahaut "Yaşasın Cumhuriyet!" diye haykırdığı için katledildi… Cumhuriyet Türkiyesi’nde ise insanlar "Demokratik Cumhuriyet" diye haykırdıkları için katledilmekte…

Bu yazının görselinde yer alan fotoğraf, bundan tam 70 yıl önce, 18 Ağustos 1950 gecesi saat tam 21.15’te madenci şehri Seraing’teki evinin kapısında beş kurşun sıkılarak katledilen Belçika Komünist Partisi (PCB) lideri Julien Lahaut’ya ait… 

Yaşamakta olduğum Belçika’da belleğime silinmez şekilde kazınan bu fotoğrafta Lahaut, Belçika Millet Meclisi’nde tahta yeni çıkan Kral Baudouin ’in cülus töreni yapılırken "Yaşasın Cumhuriyet!" diye haykırdığı için alçakça katledilişinden 29 yıl önce, sendika lideri olarak Seraing’te greve giden demir-çelik sanayii işçilerinin çocuklarıyla birlikte görülüyor…

Korona salgınının Belçika’da ekonomik, sosyal, eğitsel ve kültürel yaşamı tam bir felakete sürüklemiş olmasına rağmen, seçilmiş hükümetin istifasının üzerinden 610 gün geçtiği halde hâlâ kalıcı bir hükümet kurulamamış olmasına karşı büyük bir infial içinde bulunan Belçika emekçileri Lahaut’yu katledilişinin 70. yıldönümünde törenle andılar.

Daha önce de ayrıntılı yazmış olduğum gibi, tam altı hükümetli Belçika’da 26 Mayıs 2019’da yapılan yasama ve bölge seçimlerinin sonuçları alınalı 440 gün geçti… Almanya sınırındaki Almanca Konuşanlar Topluluğu’nda yerel partilerle bir koalisyon hükümeti oluşturulmasından sonra Valonya ve Brüksel bölgeleriyle Brüksel-Valonya Federasyonu’nda radikal solu dışlayan birer orta sol hükümet kurulurken, Flaman bölgesinde aşırı sağ’ı olduğu gibi sol’un tüm kanatlarını dışlayan milliyetçi-liberal bir koalisyon hükümeti oluşturuldu.

Ancak bu beş hükümetin dışında Belçika’nın tamamını yönetecek federal hükümetin kurulabilmesi için beklenen mucize bir türlü gerçekleşmedi. Ardı arkası kesilmeyen pazarlıklardan bir sonuç alınamaması üzerine kitlelerde kabaran öfkeyi bir nebze olsun yatıştırabilmek için Belçika Kralı Filip, seçimlerden beri yek diğerini alenen aforoz etmiş Valon bölgesinin birinci partisi Sosyalist Parti (PS) ile Flaman bölgesinin birinci partisi Yeni Flaman İttifakı (N-VA)’yı Meclis’te çoğunluk desteğine sahip kalıcı bir federal hükümeti kurmak için masaya oturmaya mecbur etti. 

Bir yerde tükürdüklerini yalayarak düne kadar inatlaştıkları konularda belli tavizler vererek anlaşmaya varmış gibi görünen PS ve N-VA,  Flaman hristiyan demokratlarını ve liberallerini de yanlarına çektikleri halde Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayamadıkları için, Frankofon Liberalleri’nin partisi MR’e ve Yeşiller’in partisi ECOLO’ya da koalisyona katılma çağrısı yaptılar… Ancak bu iki parti de önlerine konulan program taslağının kendi taleplerini tam karşılamadığı gerekçesiyle katılma önerisini reddedince, PS lideri Paul Magnette ve N-VA lideri Bart De Wever yenilgiyi kabul edip Kral’a hükümet kurma görevinden istifa ettiklerini bildirdiler.

Kral parti liderleriyle yeniden görüştükten sonra koalisyon hükümetini kurma sorumluluğunu dün Flaman Liberallerinin partisi Open VLD’nin genel başkanı Egbert Lachaert’e vermiş bulunuyor. Ancak zaman son derece sınırlı… Bu kriz döneminde ülkeyi iyi kötü yöneten liberal Sophie Wilmès’in başbakanlığındaki geçici hükümetin yetki süresi 15 Eylül’de sona eriyor. O tarihe kadar Egbert Lachaert de Meclis çoğunluğunun desteğine sahip kalıcı bir hükümet kurulmasını sağlayamazsa en geç 2021 başında yeniden federal parlamento seçimlerine gidilmesi gerekecek.

Erken seçime gidildiği takdirde de, Belçika’nın daha da büyük bir krize sürüklenmesi hiç de uzak ihtimal değil… 26 Mayıs 2019’da yapılan seçimlerden sonra Flaman bölgesinde aşırı sağcı parti Felemenk Çıkarı (VB), Valonya, Brüksel ve hattâ Flaman bölgelerinde radikal sol Belçika İşçi Partisi (PTB/PVDA) oylarını büyük ölçüde artırarak parlamento aritmetiğini zaten altüst etmişlerdi. 

Kamuoyu yokamaları bu iki partinin erken bir seçimden daha güçlenerek çıkacağını, yeni yasama döneminde en azından bölgeler düzeyinde iktidar ortağı olmalarının kaçınılmazlaşacağını gösteriyor.

PS ve N-VA liderlerinin hükümet kurma konusunda havlu atmaları üzerine Belçika’nın en büyük Fransızca gazetesi Le Soir’ın ikinci sayfasında yayınlanan ünlü karikatürist Kroll’ün bir deseni, hiciv düzeyinde de olsa, bu ülke kraliyetçilerinin ve kraliyetçi bir rejimde "yönetimci sosyalizm" uygulaması yapanların uykularını kaçıran bir kâbusu da çok net ortaya koymaktaydı.

Karikatürde Magnette ve De Wever hükümet kurma görevinden affedilmeleri talebini saraya sunduktan sonra Kral Filip kendilerine başarmak için her yolu deneyip denemediklerini soruyor, Magnette "Gerçekten herşeyi denedik, haşmetmeap" diye yanıtlıyor, De Wever de "Her yolu denedik" diye onaylıyor, onun üzerine Kral soruyor: "Pekâlâ, ya cumhuriyet’e ne dersiniz?"

Belçika ve cumhuriyet! Kara mizah gibi… 

Bir karikatür içinde mizah unsuru olarak Kral’ın ağzından çıkartılan Cumhuriyet kelimesini bundan tam 70 yıl önce bugünkü kralın amcası Baudouin’in Belçika Millet Meclisi’ndeki cülus töreninde "Yaşasın Cumhuriyet!" diye haykırdığı için Belçika Komünist Partisi’nin lideri ve milletvekili Julien Lahaut alçakça katledilmişti.

19. yüzyılın ilk yarısındaki Napolyon savaşlarının ertesinde süper güçlerin aralarında bir tampon bölge oluşturmak üzere suni olarak kurdukları ve başına da Cermen kökenli Saxe-Coburg ve Gotha Hanedanı’ndan işsiz güçsüz bir asilzadeyi kral olarak oturttukları Belçika devletinde 190 yıldan beri zaman zaman kraliyete son verip de yerine cumhuriyet rejimi kurulmasını isteyen hareketlilikler olmuş.

Örneğin Avrupa’yı sarsan 1848 devrimleri sırasında Kraliyet’e karşı olan cumhuriyetçi Belçikalıların Fransa’daki cumhuriyetçilerden de destek alarak monarşiyi yıkıp "kızıl cumhuriyet" kurmak için örgütlenip silahlandıkları, cumhuriyetçi marşlar söylenen toplantılar organize ettikleri, ancak iki yıla yakın süren mücadeleden sonra 1850’de tamamen yenik düşerek Belçika siyaset sahnesinden silindikleri biliniyor.

Siyasal ve kültürel bakımdan Fransa’nın etkisine açık olan Valonya bölgesinde 20. yüzyılda Kraliyet’ten bağımsız "Valon Cumhuriyeti" oluşturmayı amaçlayan bir hareket doğmuş, Julien Lahaut’nun liderliğindeki Belçika Komünist Partisi (PCB) ise bir adım daha ileri giderek tüm Belçika’yı kapsayacak sosyal bir cumhuriyet istemini ülke siyasetinin gündemine sokmuştu.

İçinde bulunduğumuz 2020 yılında Nazizm’in yenilgiye uğratılışının ve 2. Dünya Savaşı’nın Avrupa kıtasında sona erişinin 75. yıldönümü ABD ve tüm Avrupa ülkeleri gibi Belçika’da da Korona disiplinine uyarlanmış törenlerle kutlandı.

Savaş sonrası yıllarda özellikle ABD emperyalizminin ideolojik, politik, ekonomik ve askeri dayatmaları sonucu ne denli unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın, Belçika’nın tarihine altın harflerle yazılmış sayfalardan biri, hiç kuşku yok ki, işgal altında Belçika komünistlerinin Nazi’lere karşı verdikleri kahramanca direniş mücadelesidir… 

İşgal sona erip de Belçika’da yeniden hükümet kurulduğunda Belçika Komünist Partisi (PCB) de haklı olarak koalisyon hükümetinde yer almış, önemli bakanlıkları üstlenmişti. 

Gerek savaş öncesi sınıfsal kavgaların, gerek savaş sırasındaki direnişin, gerekse savaş bittikten sonra Belçika’nın gerçekten demokratik bir cumhuriyete dönüşmesini sağlama mücadelesinin başını çekenlerden biri de Julien Lahaut’dur.

Verdiği mücadeleden dolayı Lahaut direniş sırasında Naziler tarafından tutuklanmış, yoğun işkence görmüş ve Mauthausen toplama kampında kalmıştır. Savaştan sonra özgürlüğüne kavuşup Belçika'ya dönünce de yeniden Belçika Komünist Partisi’nin başına geçmişti. 

Komünistlerin vatanperverliğine karşılık, Belçika Kralı Léopold III, savaş yıllarında Nazilerle açıkça işbirliği yapmış, savaş sonuna kadar başka bir ülkede onların himayesinde yaşamıştı. Bu nedenledir ki savaş yıllarında çok açı çekmiş olan Belçika halkının nefretini kazanmıştı. 

Savaştan sonra sağcılar işbirlikçi kralı ülkeye geri getirerek yeniden tahta oturtmaya kalkışınca kıyamet kopmuş, protesto gösterilerinin önlenememesi karşısında Kral tahttan feragat ettirilerek yerine vekaleten oğlu Prens Baudouin oturtulunca Meclis’teki cülus töreninde Julien Lahaut olayı protesto ederek "Vive la République!" (Yaşasın Cumhuriyet!) diye bağırmıştı.

Bu olaydan bir hafta sonra, 18 Ağustos 1950 akşamı Seraing’de, Julien Lahaut evinin kapısını dayanan iki tetikçi tarafından beş kurşun sıkılarak katledilmişti. 

Lahaut’nun katli özellikle Belçika emekçilerinin büyük tepkisine yol açmış, cenazesi 300 bin kişinin katıldığı bir törenle toprağa verilmişti.

Lahaut’nun katli ana akım medyada uzun süre  kraliyetçilerin tepkisel bir eylemi olarak değerlendirilmişse de, son yıllarda yapılan araştırmalar cinayetin La Société Générale, L’Union Minière ve Brufina gibi büyük sermaye gruplarının desteğine sahip antikomünist bir çete tarafından işlendiğini ortaya koymuş bulunuyor. (CEGES, Qui a tué Julien Lahaut? 2018 Bruxelles)

Belçika’ya özgü ilginç bir paradoks… 

Tıpkı 60’lı, 70’li yıllarda Türkiye’de ABD emperyalizminin uşaklığını yapıp anti-emperyalist gençleri ve işçileri katleden Türk-İslam sentezcilerinin bugün Tayyip’in kirli manevralarına destek vermek için ABD karşıtı lafazanlıklar etmeleri gibi, 70 yıl önce cumhuriyetçi Lahaut’nun katline alkış tutan Flaman aşırı sağcıları bugün Belçika’nın en ateşli cumhuriyetçileri kesilmiş bulunuyor.

Bunların cumhuriyetçiliğinin arkasında tüm Belçika’yı kapsayacak demokratik bir cumhuriyet kurmak değil, ülkenin nüfus çoğunluğunu da barındıran kuzey kesimini Belçika Kraliyeti’nden bağımsızlaştırarak milliyetçi bir cumhuriyete dönüştürülme art hesabı var. 

Belçika’nın Fransızca konuşan kesiminde ise liberali, hristiyanı, sosyalisti ve yeşiliyle tüm siyasal partiler kraliyetin ateşli savunucuları durumunda…

Lahaut’nun bayraktarlığını yaptığı, Valon ve Flaman bölgelerini de kapsayan gerçekten sosyal bir cumhuriyetçiliğin taraftarları ise seslerini sadece tarihsel Belçika Komünist Partisi (PCB) ve Belçika İşçi Partisi (PTB/PVDA) saflarında duyurabiliyor.

Lahaut’un katledilişinin 70. yıldönümüne rastlayan 18 Ağutos’ta Belçika Komünist Partisi’nin Liège Federasyonu onun Seraing’teki mezarı başında Seraing Belediye Başkanı Francis Bekaert’ın ve PTB/PVDA sözcüsünün de katılarak konuştukları bir anma töreni düzenledi. 

PTB/PVDA  organı Solidaire gazetesi de 14 Ağustos 2020 tarihli sayısında "70 yıl önce, Julien Lahaut’nun katline Devlet destek vermişti" başlıklı uzun bir inceleme yayınladı.

Belçika emekçi halkının yiğit evladı cumhuriyetçi Julien Lahaut’nun ölüm yıldönümüyle ilgili haberleri ve yorumları izlerken kendi ülkemizde devletin ve faşistlerin kurşunlarıyla can veren demokrasi, özgürlük, eşitlik savunucusu dostlarımızı düşündüm.

Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Roboski’de ve de Kürdistan’nın birçok kent, kasaba ve köylerinde yapılan kitlesel cankırımlarda kaybettiklerimizi de…

Evet, Kraliyet Belçikası’nda komünist Julien Lahaut "Yaşasın Cumhuriyet!" diye haykırdığı için katledilmişti…

Cumhuriyet Türkiyesi’nde ise insanlar "Demokratik Cumhuriyet" mücadelesi verdikleri için katledildiler ve de hâlâ katledilmekteler…

100. yıldönümüne kala kala üç yıl kaldı…

Türk-İslam sentezcilerinin diktası altında 100. yılı kutlanacak olan herhalde "Demokratik Cumhuriyet" değil, "İslam Cemahiriyesi" olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi