Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Osmanlı- Türkiye demokrasi tarihi için dönemlendirme önerisi

Herhangi bir dönemlendirme kategorik olarak doğru veya yanlış değildir. Her dönemlendirme bir başlangıç ve bitiş tarihi belirlemek anlamına geldiğine göre, önemli olan, herhangi bir dönem için önerilen tarihlerin makul ve ikna edici olarak açıklanmasıdır.

Genelde tarihyazımında veya tarih tartışmalarında karşımıza çıkan dönemlendirme girişimlerinin sorunları konusunda olduğu kadar, kaçınılmazlığı konusunda da söylenecek çok söz var. Bu önemli ve bence çok zevkli konuyu başka yazılarda detaylı tartışabilmeyi ümit ediyorum.

Ancak şimdiki konumuz ‘Türkiye’de demokrasinin tarihsel kökleri’ bağlamında bir dönemlendirme önerisi sunmadan önce, genelde dönemlendirme meselesiyle ilgili birkaç kelam etmekte fayda görüyorum. (Konuyla ilgili küçük bir Türkçe Literatür Seçkisi için buraya bakılabilir.)

Dönemlendirmeye inanma, ama onsuz da kalma!

Fala inanmayıp falsız kalmama nasihatinden yola çıkarak burada öncelikle söylemek istediğim, hiçbir dönemlendirmenin genel geçer olmayacağıdır. Hem bu yönde her girişim içerisinde ‘sakıncalı oranda’ öznellik taşır, hem de neyin (tema) ve nerenin (coğrafya/topluluk) tarihinden söz edildiğine bağlı olarak farklı dönemlendirme önerileri şarttır.

En önemli kural şudur: Herhangi bir dönemlendirme kategorik olarak doğru veya yanlış değildir. Her dönemlendirme aslında bir başlangıç ve bitiş tarihi (kopuşlar) belirlemek anlamına geldiğine göre, bu konuda önemli olan, herhangi bir dönem için önerilen tarihlerin makul ve ikna edici olarak açıklanmasıdır.

Tarihin kopuşlar kadar devamlılıklardan da oluştuğunu (ve tarihbilimin tam da bu kopuş ve devamlılıkları analiz etmeye yaradığını) düşünecek olursak, dönemlendirme konusunda sorunun önemli bir kaynağı hemen ortaya çıkar: Hiçbir kopuş tam bir bitişe veya sıfırdan başlamaya yol açmaz. Her kopuş süreci, içinde aynı zamanda devamlılıklar barındırır. Tam da devamlılık arz ettiği için ‘dönem’ adını verdiğimiz herhangi bir zaman dilimi, son tahlilde kendi içinde kopuşlar taşır.

Bir dönemin başlangıç veya bitiş noktaları ile ilgili aynı anda birden fazla doğru öneri olabilir. Özellikle aşamalı geçişler (bitişler veya başlangıçlar) söz konusu olduğu zaman bu kaçınılmazdır.

Bir dönemin bitiş zamanını ve ardından gelen dönemin başlangıç zamanını (söz konusu olan ‘devrim’ veya ‘ihtilal’ bile olsa) bir çizgiyle, mesela bir gün, ay ve hatta yılla ayırmak mümkün olmayabilir. Bizzat dönemler arası geçiş, birkaç aylık veya yıllık bir ‘süreç’ten oluşabilir. Bu nedenle, ardışık iki dönemin sonu ve başlangıcı örtüşebilir. Yani bir dönemin bitişi sonraki dönemin ilk ayları veya yıllarıyla kesişebileceği gibi, aynı nedenle sonraki dönemin başlangıcı da bir öncekinin son ayları veya yıllarıyla kesişebilir.

Son iki paragrafta dile getirilen ‘çoklu doğruluk’ olasılığına en güzel örnek, Osmanlı Devleti’nden modern Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş konusunda karşımıza çıkar: Osmanlı’nın sonu için (makul gerekçelendirmelerle) 1918, 1920, 1922 veya 1923 yılları verilebilir. Aynı şekilde Cumhuriyet tarihi 1920, 1922 veya 1923 yılında başlatılabilir. Örneğin 1908 yılında başladığı genelde kabul edilen II. Meşrutiyet dönemi için 1908-1918/1920 yazılması daha doğru olacağı gibi, Cumhuriyet tarihi için de 1920/22/23-1923 yazılabilir.

Mesele, doğru yılı bulmak değil, önerilen her yıl için hangi ikna edici gerekçelerin sunulduğudur.

Bir başka önemli mesele, her dönemin kendi içinde sürekli olarak alt-dönemlere bölünmesinin mümkün olmasıdır. Dolayısıyla herhangi bir dönem daha büyük bir dönemin alt-dönemi olabileceği gibi, kendisi de çok sayıda alt-bölümlere, alt-bölümler de kendi alt-dönemlerine sahip olabilir.

Bu diyalektik perspektif bizi aslında dönemlendirmenin imkansız ve hatta anlamlı olamayacağı şüphesine götürebilir, anacak tam da burada falsız da kalınmaması nasihati devreye girer: Bölümlendirmenin herhangi bir metnin yazılmasını ve okunmasını kolaylaştırması gibi, - bu rezervleri akılda tutmak ve temkini elden bırakmamak şartıyla - dönemlendirme de geçmişi anlamamızı ve anlamlandırmamızı kolaylaştırır ve hatta mümkün kılar. Söz konusu zamanın uzunluğu arttığı oranda bu kolaylaştırıcı rol, giderek kaçınılmaz bir nitelik kazanır.

Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı? başlıklı kitabının önsözünde meşhur ‘Ortaçağ’ tarihçisi Jacques Le Goff’un söylediği gibi “Tarih, tıpkı ana malzemesini oluşturan zaman gibi, ilk bakışta süreklilik arz edermiş gibi görünür. Ama aynı zamanda değişimlerden de oluşmuştur. Ve uzmanlar uzun süredir bu değişimleri belirlemek ve tanımlamak için, ilk başlarda tarihin ‘çağları’, sonra da ‘dönemleri’ adı verilen bölümleri o süreklilik içinde kesip ayırmışlardır.”

Açıkçası benim için dönemlendirme sadece tarihi anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak için çok iyi bir ‘araç’ değil, aynı zamanda tarihsel bakışımızın gelişmesiyle ve ideolojik duruşumuzla da ilişkilidir. Ancak konunun bu boyutuna şimdi giremeyeceğim.

Tematik çerçeveye bağlı dönemlendirme

Dönemlendirmeyle ilgili çok önemli bir mesele de temaya ve mekana bağlı olarak farklı dönemlendirmelerin geçerli olabileceği gerçeğidir.

Nitekim ‘insanlık tarihi’ veya ‘dünya tarihi’ bağlamında ders kitaplarından genel tarih kitaplarına kadar geniş yelpazede karşımıza çıkan İlk, Orta, Yeni, Yakın ‘Çağlar’ gibi kullanımlar, hala en yaygın dönemlendirme örneğini oluşturmaktadır. Üniversitelerde tarih bölümlerinin alt-bölümlerinin (kürsüler, vs.) oluşmasında da sıkça karşımıza çıkan bu konvansiyonel dönemlendirme anlayışı, aslında Avrupa veya Batı tarihine dayalı geliştirilmiş şablonun dünyanın tüm bölgelerine uygulanması bağlamında Avrupa-merkezcilik ithamıyla çok yoğun ve haklı eleştirilere tabi olmaktadır.

Diğer yandan, ‘İslam Tarihi’ veya ‘Osmanlı Tarihi’ gibi Avrupa-dışı bölge ve halkların (‘medeniyetlerin’) tarihlerinin dönemlendirilmesi konusunda son zamanlarda bazı alternatifler önerilmekle birlikte, bu önerilerin de Avrupa-merkezci paradigmanın dışına çıkamayarak antropomorfik (insan-şekilli) veya (İbn Haldun’un izinden gidilerek) biyolojik (organizmacı/uzviyetçi) perspektifle ‘doğuş’, ‘gelişme’, ‘büyüme’, ‘olgunlaşma’, ‘yaşlanma/zayıflama/gerileme’, ‘ölüm/yıkılış’ gibi canlı yaşamıyla ilgili kavramlara dayandığı görülmektedir. Osmanlı tarihi için kullanılan ‘yükselme’, ‘duraklama’, ‘gerileme’ gibi kavramların son dönem Osmanlı tarihçileri arasında tartışmalıdır ve açıkçası pek rağbet edilen kavramlar değildir artık.

Diğer yandan, bu genel dönemler arasında sayılan ‘modernleşme’ dönemiyle ilgili son zamanlarda karşımıza çıkan (alt-) dönemlendirme girişimleri, modern-öncesi dönemlerden daha eleştirel niteliktedir. En iyi örneğinin modern Osmanlı tarihinde karşımıza çıktığını söyleyebileceğimiz bu eleştirilerin ve alternatif arayışların nirengi noktası, bizzat dönemin kendisini ‘gerileme’ olarak okumaya karşı yöneltilen eleştiridir. Modernleşmeyi ‘ilerleme’, gelişme’, ‘medenileşme’, vs. olarak anlayarak olumlamak; ‘gelenekten kopuş’, ‘yozlaşma’, ‘bağımlılık’, ‘(yarı) sömürgeleşme’ veya ‘az gelişmenin gelişmesi’ olarak anlayarak olumsuzlamak; ya da ‘küreselleşme’ bağlamında kaçınılmaz bulmak mümkün olabilmektedir. Ancak her halükarda çerçevesi belli olup dünyanın her yerinde yaşanmış ve yaşanmakta olan bir süreç olarak modernleşme döneminin alt dönemleri geçen yazıda belirtiğim üzere siyasi, ekonomik, sosyal veya entelektüel-kültürel düzlemlere (temalara) göre çok farklı şekillerde yapılabilir.

Osmanlı-Türkiye Modernleşme Süreci İçin Dönemlendirme Meselesi

Geçen yazıda sözünü ettiğim, tematik bağlamda ‘büyük resim’den yola çıkarak, Osmanlı-Türkiye modernleşme tarihinde dönemlendirme konusunu başka bir yazıya bırakarak, şu anki konumuz olan demokrasi tarihi ile ilgili dönemlendirmenin diğer temalara göre farklı yapılacağını unutmamak gerekiyor. Örneğin demiryolu, eğitim, basın, edebiyat, bürokrasi gibi farklı temalarla ilgili dönemlendirmeler doğal olarak farklı olacaktır.

Aynı şeyi, tarihi ele alınan bölgeye göre yapılacak dönemlendirmeler için de söyleyebiliriz. Tarih boyunca tarihin devlet merkezli anlayışın hakimiyetinde yazılmış olması, özellikle modern-öncesi dönemde farklı bölgeler (devletler) bağlamında farklı dönemlendirmeler ortaya çıkarmıştır. Ancak, tarih boyunca devlet-altı bölgeler ve - aynı zamanda küreselleşme süreci olarak anlaşılabilecek - modernleşme sürecinde elbette devlet-aşırı bölgeler de dikkate alınarak yapılacak farklı dönemlendirmeler konusunda bütün-parça ilişkisi daha özenli ele alınmalıdır.

Bütün mesele, zamansal analizin parçası olarak görülebilecek dönemlendirme meselesinde farklı (dar ve geniş) tematik ve coğrafi boyutların bazen belirleyici rolünü unutmamaktır.

Osmanlı-Türkiye Demokrasi Tarihi Bağlamında Bir Dönemlendirme Önerisi

Bu çerçevede, Osmanlı-Türkiye demokrasi tarihinin dönemlendirme sorunsalına gelince, aşağıda sunacağım şablonla ilgili öncelikle şunu söylemek isterim: Bu tarihin, demokrasinin temellerini oluşturan modern hukuk devleti (ulus-devlet), modern toplum (cemaatten topluma) ve modern birey (tebaadan yurttaşa) inşa süreci ile başlatılması gerektiği için, 1820ler-1839 dönemini bir ön-dönem olarak en başa ayrı olarak yazdım.

Ancak, kısaca ‘devlet-toplum-birey ilişkisinde, özellikle karar süreçlerine/mekanizmalarına katılım konusunda hak eşitliğinin teorik ve pratikte sağlanması süreci’ olarak anladığım ‘demokrasi tarihi’nde, 1808 yılında periferideki ayanların devlete (merkeze) dayattığı Sened-i İttifak, anayasa/kamu hukuku literatüründe olduğu gibi, sürecin başlangıcı olarak alınabilir. Ancak yeri geldiğinde açıklayacağım üzere, bu tarihi, demokrasinin köklerini bulacağımıza inandığım Tanzimat (1839) ve özellikle Islahat (1856) Fermanlarıyla başlatmayı tercih ediyorum.

Buradan yola çıkarak, sınıfsal, dinsel, etnik, cinsiyet bağlamında taban-tavan ilişkisini ve katılım bağlamında erk meselesini bu süreçte ele aldığımızda, aşağıdaki dönemlerden her birini diğerinden ayıran (kopuş) ve birleştiren (devamlılık) unsurlara örnek vakalar üzerinden bakmak mümkün olacaktır.

Tabanı oluşturan ve demos, cumhur, halk, kamu, kitle, kamu, millet, ulus veya ahali olarak adlandırılan yönetilen kesimler ile tavanı oluşturan ve elit veya erk sahibi olarak adlandırabileceğimiz yönetenler arasındaki karmaşık ilişkiyi ele alırken, bu iki grubun kendi içindeki ilişkilere (çelişkilere-rekabete veya dayanışmaya-iş birliklerine) de bakılmalıdır. Daha önce dile getirdiğim ‘çoğunluk kompleksi’ ve özellikle ‘egalofobi, ancak o zaman anlaşılabilir.

Aşağıdaki şablondan yola çıkarak, Osmanlı-Türkiye demokrasi tarihi boyunca ‘geçiş dönemleri’, ‘demokrasi hamleleri’ ve ‘kesintiler’de rol oynayan ‘dış güçler’ ve ‘küresel konjonktür’ iddialarını yılları makro düzeyde ele alarak bazı genel tespitler yapmak mümkün olacaktır.

1484f0fd-3e62-4241-b1ff-a84edf3a61e3.jpg

Kalıcı darbe rejimi/askeri rejim niyeti ve uygulamasının eksikliğinin bu genel resimden görülebileceği tespitini, tadımlık olarak buraya bırakayım: Osmanlı ve Türkiye’de askeri darbelerin, rejimin rayına sokularak yeniden sivillere teslim edilmesi iddiasıyla gerçekleştirildiği görülmekte ve rejimin vasisi olarak askerin/ordunun adeta demokrasi inşasının da vasiliğine aday olduğu görülmektedir.

Yazının başında dile getirdiğim, dönemlendirme ile ilgili rezervlerin hepsi bu şablon için de geçerli olduğu gibi, konuya daha yakından bakıldığında bu konudaki uyarısından dolayı değerli meslektaşım Zeynep hocaya selamla eklenecek uyarı ve revizyonların sayısı artabilir. Yukarıdaki şablon temelinde yapılan dönemlendirmenin ‘egemen ulus’ veya ‘millet-i hakime’ açısından yapılan dönemlendirmelerin farklı etnik, dini gruplar için farklı yapılabileceği açıktır.

Günümüz Türkiye’sinde demokrasinin yapısal sorunlarını anlamak için sürecin tarihine, özellikle köklerine baktığımızda karşımıza çıkanları bundan sonra konuşurken, zamansal bağlamda genel resmi ve söz edilen her-hangi bir örnek vakanın hangi dönemin parçası olduğunu tahayyül etmek bu şablon sayesinde mümkün olacaktır diye düşünüyorum.

Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme. (İletişim için: [email protected])

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bilmez Hocadan Tarih Tersleri Arşivi