Venedik’te üç kadın sanatçı

Bu yıl 60. kez yapılan Venedik Bienali’nde Türkiye’den üç kadın sanatçı yer alıyor. Türkiye’nin 1970’lerden 2000’lere çağdaş sanat serüveninde farklı kuşakları temsil eden çok önemli üç sanatçı Nil Yalter, Gülsün Karamustafa ve Güneş Terkol.

Venedik Bienali’nde bu yıl Türkiye’den üç kadın sanatçı yer alıyor. Türkiye’nin 1970’lerden 2000’lere çağdaş sanat serüveninde farklı kuşakları temsil eden çok önemli üç sanatçı: Nil Yalter, Gülsün Karamustafa ve Güneş Terkol.

Bienal geçen hafta açıldı. Ama Türkiye’de her zamankinden az ilgi çekti. Bunun temel sebebi eskiden olduğu gibi bir basın kafilesi götürülememiş olması. Belli ki kalabalık bir seyahati karşılayacak sponsor bulunamamış bu yıl. Neyse ki Oksijen Gazetesi var, bu konulara ilgi gösteriyorlar. Elif Tanrıyar önceden güzel bir sayfa hazırlamış, Nazlı Pektaş ve Esin Hamamcı’nın da katkılarıyla bu üç sanatçıyı birden gündeme getirmişler. Biz de yapılan hazırlıkları bu sayfadan öğrenip, Instagram’dan takip etme fırsatı bulduk…

Gülsün Karamustafa bu yıl Türkiye Pavyonu’nda ‘Oyuk ve Kırıkdökük: Bir Dünya Hali’ adlı yerleştirmesiyle yer alıyor. Burası 20 yıllığına Türkiye’ye tahsis edilmiş bir mekan. Süreçleri İKSV yönetiyor ve işin içinde devlet kurumları var. Türkiye’nin en önemli sanatçılarının, İnci Eviner’den Sarkis’e büyük ustaların kendini ve Türkiye sanatının birikimini göstermesine olanak tanıyan çok önemli bir girişim burası. İş insanlarının, sanatseverlerin ve devletin işbirliğiyle var edilmiş, uluslararası sanat ortamında Türkiye’ye ait bir mekan. Burada Türkiye’yi temsil etmesi için seçilen Gülsün Karamustafa ise 80’lerden bu yana resimden, sinemaya ve enstalasyona geniş bir yelpazede durup dinlenmeden çalışmış verimli bir sanatçı.

Toplumcu bakış açısını hiç yitirmeyen, kenarda kalmış, ezilen, dışlananlarla ilgili, kadın kimliğini gündemde tutan, Türkiye’de ‘kitch’ ve ‘arabesk’ gibi kavramları anlamak üzere popüler kültürle ilk ilgilenenler arasında yer almış cesur bir sanatçı. Venedik’teki işi de insanlığın içi boş kırılganlığına dair bir çalışma. Kendisi yaptığı bu işi, “insan ilişkilerindeki kof değerler arasında derinden hissettiğim boşluk, oyukluk ve kırıklık duygusunu mekânda var etmek arzusundan kaynaklandı” diye açıklıyor. Tam da metafora uygun içi boş sütun kalıpları, kırık camlarla dolu vagonlar ve mekanı aydınlatan semavi dinleri çağrıştıran dikenli avizeler… Venedik’e gidebilenleri böyle bir enstalasyon bekliyor Arsenale’deki Türkiye Pavyonu’nda…

Ben 1999’da Venedik’e gazetemin imkanlarıyla ilk kez gittiğimde uluslararası sergide uzun yıllar sonra bir Türk sanatçı yer alıyordu. Kutluğ Ataman’ın ‘Peruk Takan Kadınlar’ını hayranlıkla izlemiştim. Sonra her bienalde değilse de sık sık Türkiye’den sanatçılar yer aldı uluslararası sergide. Malum, Venedik’te her ülkenin kendi ulusal mekanları var ve kendi seçtikleri sanatçıları yolluyorlar buraya. Bir de görevlendirilen küratörün seçimiyle oluşturulan ‘uluslararası sanat sergisi’ var ki, buraya seçilmek tabii ki istisnai ve prestijli bir durum. Bu yıl o prestij Güneş Terkol’a ait. 2000’lerde kendini göstermiş güçlü kadın sanatçılardan biri Güneş Terkol. Bienal’de sergilenen Dünyaya Bir Şarkı adlı işleri Venedik için üretilmiş. Güneş Terkol’un yıllardır başarıyla uyguladığı kumaş temelli, ‘dikerek’ yaptığı resimlerin en yenileri bunlar. İtalya’nın kumaşlarıyla Venedik’in kanallarını, gondolları, güneşini ve bin bir zorlukla sınanan göçmen kadınları gösteriyor…

Venedik’teki üçüncü ‘bizden’ isim ise Nil Yalter. Çok uzun yıllardır Fransa’da yaşayan Yalter gerçek bir efsane. Daha 1970’lerde videoart üretmeye başladığı, kendi bedeniyle performanslar yaptığı, kadın kimliği ve göçmenlik üstüne provakatif işler yaptığı, Anadolu kültürünü işlerine aktardığı ve tüm bunlarla evrensel bir dil oluşturabildiği için kelimenin tam anlamıyla öncü bir sanatçı. Ve şimdi Venedik Bienali’nin verdiği en önemli ödülü alıyor. Hem onu hem de bu büyük sanatçının kıymetini bilen Venedik Bienali’ni tebrik etmek gerek. 85 yaşındaki sanatçı, işlerinin hala güncel olmasını da hayretle karşılıyor. Nazlı Pektaş’la yaptığı söyleşide, “Keşke vermeselerdi bana bu ödülü de dünya da bu halde olmasaydı” diyor…

Bu yıl 60. kez yapılan Venedik Bienali’nin ana sergisini küratör Adriana Perosa düzenliyor. Serginin teması da her zaman olduğu gibi dünyanın önemli sorunlarından birine işaret ediyor: ‘Yabancılar Her Yerde’. Bu başlık altında üç önemli sanatçımızın da Venedik’te olması güzel.

Venedik’in resmi programı dışında, paralel etkinliklerde de Türkiye’den sanatçılar ve kurumlar kendini gösterir her zaman. Haberlerden takip edebildiğim kadarıyla İstanbul’da Çağdaş Sanat Fuarı’nı düzenleyen ‘CI’ın kurduğu vakıf da Türk-Japon ilişkilerinin 100. Yılı vesilesiyle Japon sanatçı Tomokazu Matsuyama’nın sergisini düzenliyor Venedik’te… Genelde her yıl bir büyük sergiyle burada çalışmalarını gösteren Ahmet Güneştekin’in açılış sırasında adının geçmemesini ise yadırgadım. Geçen aylarda Venedik’te gerçek bir saray satın alan Güneştekin’in görkemli bir sergi ve açılış için başka bir tarihi seçtiği anlaşılıyor.


Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi