Siz niçin lider değilsiniz?

İlk takipçiden sonra lider bir daha dönüp ardında toplananlara bakmaz, gözlerini sonsuz hakkaniyet âlemine çevirir ve gördüklerini şeriklerine naklen izlettirir.

Lider, kendisinde kendinizi gördüğünüz kişi değildir. Peşinden gittiğiniz kişidir. Sizi ya bir enginliğine ya bir zenginliğe çıkaracağına inandığınız ölümlülerin en ölümsüzüdür. İnanmak, çünkü, kişisel bir sonsuzluk hayaline kapılmadan zihinde zuhuru mümkün olmayan bir hamledir. Bu hamlenin çizdiği hattın altında, sizin bulunduğunuz ve pek de hoşnut olmadığınız dünya yer alır. Üstünde ise sizin için hazırlanmış, layık olduğunuz, hakkınızın kâmilen teslim edileceği bir âlem uzanır. Bu âleme kavuşmanın koşulları serttir. Zorlu sınavlardan geçmeniz gerekir. Velakin bu güçlüklere eyvallah demekle yola revan olamazsınız. Ne koşullar açık seçiktir ne de sınav sorularının nerelerden geleceği bellidir. Daha önce bu yoldan geçtiğini iddia edenlerden kopya almanın da faydası olmaz. Genel koşulların yanında daima kişiye özel koşullar bulunur. Herkese aynı sorular sorulacak dense de başkasının cevabıyla sınava giremezsiniz. Çünkü cevapların size ait olup olmadığı kontrol edilir ve sadece önceden doğru cevapları yazanlar sınava alınır.

Saçma mı geldi? O halde size bir lider lazım! Ufkun altında mı üstünde mi olduğunuzu kestiremediğiniz o alacakaranlıkta, nereye dönseniz dindiremediğiniz o baş dönmesi anında birdenbire gökyüzünde bir çift göz parlar. Bir çift de kanat iliştirilmiştir bu parlamaya. Siz mide bulantısından kıvranırken, o, kanatlarını alabildiğine açmış, büyüleyici bir özgüvenle süzülmektedir bir yöne doğru. Güç bela o yöne baktığınızda, orada alacakaranlığın yırtıldığını, o çatlaktan göz kamaştırıcı bir aydınlığın sızdığını farkedersiniz. Ve kanatlı gözlerle göz göze gelirsiniz. O an, karar anıdır.

Peşine takıldığınız kişi artık sizin liderinizdir. Etrafa başkalarının da toplandığını ve tek takipçinin siz olmadığınızı gördüğünüzde doğru yolda olduğunuza ilişkin bir güven hissedersiniz. Hisleriniz, çünkü, insan oluşunuzun en büyük ayrıştırıcısıdır. Her işleminizin sağlamasını yaptığınız mihenktir. Hiçbir şey size ait değilse bile hisleriniz size aittir. Bundan hiç şüphe duymamışsınızdır ve şimdi de şüphe duymak için bir sebep bulamamaktasınızdır. Aksine, siz öyle hissediyorsanız, doğrudur. Üstelik, demek ki, sizin gibi hisseden başkaları da var. Yoksa ne diye toplaşsınlar aynı kuşun peşine! Aydınlığa çıkan yolu bileni bulmakla kalmadınız, hisdaşlarınızla da buluştunuz. Dünyanın başka bir coğrafyasında, tarihin başka bir devrinde, en önemlisi yarın aç mı tok mu yatacağımı dert etmediğim bir evde doğmuş olsaydım hislerim başka haberler verir, hisdaşlarım başka kişiler olur muydu? sorusuna da hazırlıklıdır hisleriniz: o kişi siz olmadığınıza göre, bu egzersiz sizi ilgilendirmez. Öyleyse boş işlerle vakit kaybetmenin alemi yok. Bundan böyle lideriniz ve siz ve bir araya toplandığınız yoldaşlarınız nereye uçarsa hakikat orada inşa olacak.

Peşinden gidilmeyen kişiden, nitelikleri ne denli yüce veya sefil olursa olsun, bir lider çıkmaz. Kendinde liderlik vehm edip de ardına kimseyi toplayamayan biri, başkalarının nazarında, en hafifinden, kaçığın biridir. Lideri ilk keşfedenin ayrıcalığı buradan gelir. İlk takipçi yoksa, ikinci takipçi hiç gelmez. İlk takipçiden sonra lider bir daha dönüp ardında toplananlara bakmaz, gözlerini sonsuz hakkaniyet âlemine çevirir ve gördüklerini şeriklerine naklen izlettirir. Bu saatten sonra liderin peşinden ve dolayısıyla takipçilerin arasından ayrılmanız demek, vaat edilen hakkınızdan feragat demektir. Ufuk çizgisini yutan alacakaranlığın kahredici bulanıklığına baş döndürücü bir hızla düşüverirsiniz.

Peşine takılmakla lider ettiğiniz ve lider ettiğinizi unuttuğunuz kişi, başkasının peşinden gitmeyen tek kişidir aranızda. Demek ki bir bildiği vardır. Yoksa göklerden gelen bir kararın muhatabı mıdır? Veya tek muhatabı mıdır? Uzaktan da olsa görülebiliyordur başka mesafelerde başka toplulukların başka liderler peşinde yığılmış olduğu. Acaba bunun yerine şunun peşinden mi gitseydiniz? Kendiniz mi liderliğe soyunup öne düşseydiniz? Yoksa en başından kimseye boyun eğmeyip kendi meşrebinizce mi hemhal olsaydınız bu habersiz kondurulduğunuz dünyayla?

Bu soruları sormak kolay, cevaplamak zordur. İnsan, çünkü, alacakaranlıkla tek başına boğuşamayacağını zanneder. Ya korkusuna ya arzusuna yenilir. Lider ettiği kişinin her sürüklediği yere gitmesinin, her istediği kılığa girip her işaret ettiği ameli eylemesinin sebebini bu zayıflığı kabul edemeyişinde aramak gerek. Hakkımı ikmal edeceğim derken zayıfı suistimal etmesi bundandır. En çok korkanın ve en çok arzulayanın peşine takıldığı lider olduğunu idrak etmesi ya hiç mümkün olmaz veya iş işten geçmiş olur. Lider, çünkü, bir define haritası gösterir, göklerden gelen haberin senedi niyetine. Oysa öyle bir hazine yoktur. Gücünü kime yetirirse onun hasılatına topluca el konacaktır. Hep birlikte kutsanır ki meşru olsun bu talan. Bu yüzden zalimdir hak mührüyle destur verilmiş ganimet paylaşan herkes. Bu yüzden mazlumdur mevcudiyetinden gayrı nafakası olmayan. Bu yüzden eşitlenemez saldıranın iştahıyla savunanın direnişi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ekrem Düzen Arşivi