Bir Medya Cinayeti: Ahmet Kaya

Ahmet Kaya, o kirli ve kara geleneğin 1999 yılındaki maktulü oldu.

"Lekelenmeme hakkını, suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı onur, şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek her türlü söz, yayın, haber gibi davranışlardan kaçınma olarak tanımlayabiliriz."
 
***

"Kişi hakkında yürütülen soruşturma ya da kovuşturmanın, lekelenmeme hakkını ihlal etmemesi için adli makamlara önemli görevler düştüğü gibi idari makamlar ve basın-yayın organlarına da önemli görevler düşmektedir.
Gerek kamu görevlilerinin gerekse basın mensuplarının toplumun bilgilendirilmesi ile kişilerin lekelenmeme hakkı arasındaki çizgiye dikkat etmesi gerekmektedir."
 
Bunlar insana saygılı toplumlarda ve gerçek bir hukuk devletinde geçerli…
 
Daha en son, 15 Temmuz’da savcıların yönetiminde besleme basının nasıl bir algı operasyonu ile suçsuz insanları ahlaksızca lekelemeye giriştiklerinin belgeleri ortalıkta duruyor…
 
Anayasanın yok sayıldığı bir ülkede kişilik haklarına saygılı bir medya da zaten söz konusu olmuyor…
 
***
 
Toplumu algı operasyonlarıyla şekillendirme çıldırmasının devreye girdiği dönemlerde, insanların yaşamını yok etmeye kadar varabilecek her türlü gaddarlığın tetikçiliğini medya üstlenir…
 
Ahmet Kaya olayında olduğu gibi…
 
***
 
Abdullah Öcalan, 12 Ekim 1998’de Suriye’den ayrılmak zorunda kalmıştı…
 
Rusya, İtalya derken 15 Şubat’ta Kenya’da Türkiye’ye teslim edildi.
 
1999 Medya Gündemi’nin konularından biri buydu…
 
***
 
Başbakan Bülent Ecevit’in partisi DSP’nin birinci parti çıkması, onu takip eden partinin MHP olması da Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle yakından ilgiliydi…
 
Kısacası gene "Kürt Sorunu" gergin ortamın konusuydu…
 
Ve gene militarist yöntemlerle çözülebilecek bir terör sorunu olarak görülüyordu.
 
***
 
Ahmet Kaya’nın bütün "günahı" 10 Şubat 1999’daki Magazin Gazetecileri Derneği (MGD) gecesinde ödülünü alırken yaptığı konuşmada, "Önümüzdeki kasetimde Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve Kürtçe bir klip yapacağım" demesiydi…
 
Nasıl bir suç ve "günah" ise…
 
***
 
Salondaki ve ertesindeki rezalet çok yazılıp, işlendi… Konuşuldu.
 
Kimlerin neler söyleyip, neler yazdığı ezbere bilinir hale geldi…
 
Geriye yönelik ben de hepsini yeniden gözden geçirdim…
 
12 Şubat’ta Hürriyet’in "Ahmet Kaya yuhalandı" başlığıyla bir haber yapması ve bu konuya "özel bir ilgi" göstermesi sonucu konunun daha da büyüdüğünü, Ahmet Kaya’yı hedefe koyan bir ekibin devreye girdiğini gördüm.
 
Medyanın hedef gösterme ve "lekeleme" operasyonunu isteyen ve yönlendirenler kimlerdi acaba?
 
***
 
"Kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve Kürtçe bir klip yapacağım" demesinin ardından planlı programlı linç devam ederken, 1993 yılında Berlin'de verdiği bir konsere ilişkin fotoğrafların Hürriyet gazetesinde yayınlanması üzerine "Bölücü PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" iddiasıyla Ahmet Kaya hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde toplam 10.5 yıl ağır hapis istemiyle iki ayrı dava açıldı.
 
Ayrıca, Ahmet Kaya hakkında konserlerinde şarkılarının sözlerini Türkiye Cumhuriyeti anayasasına aykırı olarak değiştirdiği gerekçesiyle açılan davalar birbiri ardına sökün etti…
 
***
 
Yargılamaların sonucunda gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı.
16 Haziran 1999'da Türkiye'den ayrıldı. 16 Kasım 2000'de, Hoşçakalın Gözüm isimli albümünün kayıtlarını yaparken, Paris'in Porte de Versailles semtindeki evinde bir gece kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
 
17 Kasım 2000'de 30.000'in üzerinde kişinin katıldığı törenle Paris'in Père Lachaise Mezarlığı'na defnedildi.
 
Bir medya cinayeti daha işlenmiş oldu…
 
***
 
Vikipedi’de "Ölümünden sonra" başlıklı bir bölüme rastladım:
 
"Her fırsatta ‘Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni’ diyen Ahmet Kaya hakkında ölene kadar bir linç kampanyası yürütülmüştür.
O öldükten sonra ise kendisine yüzlerce ödül verilmiştir.
2002 yılında Ahmet Kaya'nın şarkılarını 20 ünlü sanatçının söylediği Dinle Sevgili Ülkem isimli bir albüm yapıldı.
Magazin Gazetecileri Derneği'nin gecesinde duyurduğu Kürtçe "Karwan (Kervan)" parçasının ve klibinin de bulunduğu Hoşçakalın Gözüm, Biraz da Sen Ağla albümü yayımlandı.
Père Lachaise Mezarlığı'nda bulunan mezarı 2003 yılında tekrar düzenlendi.
Ağırlığı 3.5 tonu bulan mezarının üzerinde kardelen motifleri, enstrümanlar, Kastamonu yazması deseni, İstanbul silueti, şarkı sözleri ve büstü bulunmaktadır.
Kalsın Benim Davam ve Gözlerim Bin Yaşında (Aralık 2006) adlarında dört albümü daha yayınlandı.
4 Eylül 2007'de Türkiye'de kendi ismine açılan tek yer olan Ahmet Kaya Halk Evi, Batman'da açıldı.
Ölümünün onuncu yılına denk gelen 2010 yılında Ümit Kıvanç tarafından hazırlanan Uçurtmam Tellere Takıldı isimli belgesel gösterime girdi.
Haziran 2012'de Magazin Gazetecileri Derneği tarafından Ahmet Kaya Özel Ödülü verileceği açıklandı. İlk ödülü Kaya'nın bağlamacısı Ümit Yılmaz'ın alacağı söylendi.
28 Ekim 2013’te, 2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde ‘müzik’ alanındaki ödül Ahmet Kaya'ya verildi.
1 Eylül 2020 tarihinde İzmir'in Menemen ilçesinin Asarlık Irmak Mahallesi’nde anısına Dünya Barış Günü'nde denk getirilerek kendi adını taşıdığı bir parkın açılışı yapıldı."
 
***
 
Sorunları kökünden çözemediği için algı operasyonları ve medya tetikçileriyle durumu idare etmek isteyen siyasal ortamın maktulleri o kadar çok ki…
 
Ahmet Kaya da o kirli ve kara geleneğin 1999 yılındaki maktulü oldu.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi