Bölünmüşsün ey halkım sorumluyu dışarıda arama!

Belki biçimsiz bir benzetme olacak ama bence Türkiye’de siyaset, artık pornografinin sınırlarında geziyor.

Neredeyse her gün tartışılan, gündemin başköşesine yerleştirilen pek çok konu hakkında siyasetçilerin, yorumcuların esip gürlemesine alıştık.

Ancak vatandaşın siyaseten ne hissettiği, ne düşündüğü hakkında genelde pek de fikrimiz yok.

Gerçi siyasi partiler de medya da kamuoyu anketleriyle seçmen davranışını kestirmeye çalışıyor. Fakat bunlar çoğunlukla anlık, günlük değerlendirmeler, ayrıca bazılarının yöntem ve tarafsızlığı tartışmalı.

Hal böyleyken son derecede detaylı bir çalışma olan "Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları-2020" araştırması, kısıtlı bir ilgi gördü. (Projenin bilimsel koordinatörü Prof. Emre Erdoğan’la kısadalga için yaptığım röportaj)

Türkiye’nin pek çok konuda daha da ayrıştığı, kutuplaştığına dair haberler, yorumlar ancak "muhalif" veya "bağımsız" denen medyada kendine yer bulabildi.

Belli ki sonuçların hiçbiri, Saray kontrollü medyada alıntılanabilecek nitelikte değildi...

Oysa Türkiye toplumunun önemli bir bölümünün savaşkan ve nefret yüklü politikalardan etkilendiğini, başkalarının haklarına saygı göstermekten uzaklaştığını görmek, rejim ve destekçilerinin söyleminin "işe yaradığı"nı gösteriyor.

Benzer şekilde, muhalefetin iktidarın kimi politikalarına hiç ses etmemesinin, desteklemesinin de bir "karşılığı" olmuş.

PORNOGRAFİKLEŞEN SİYASET

Peki, görüş farklılıklarını keskinleştirmek, toplumu ayrıştırmak, "başarılı siyaset" midir?

Yoksa herkesin bir arada, eşit ve barışçıl bir şekilde yaşayabileceği bir ortam için çabalamak mıdır?

Araştırma; siyaset veya medyanın rolüne değil, duygular siyaseti haritasına odaklanıyor. 

Buna göre HDP taraftarları, en çok ötekileştirilen, dışlanan, ayrımcılığa maruz kalan grup... O zaman, iktidarın HDP’ye yönelik baskıcı siyasetinin de muhalefetin kendini HDP’den uzak tutmasının da sebebi var, aynen devam etmeliler denebilir mi?

CHP taraftarlarının %31, İYİ %40, HDP %43, MHP %51 ve AKP %71 oranında "bilimle çelişse dahi din her zaman doğrudur" diyorsa, eğitim bu yönde mi şekillenmelidir?

Bana göre mesele, tıpkı "çok tıklandığı" gerekçesiyle pornografik, kalitesiz veya suçu teşvik eden yayın yapmaya benziyor...

Evet, bu yayınlar çok izlenir, ama kabul edilebilir mi?

Bilimsel bir bakış açısıyla topluma faydası mı var, zararı mı?

Belki biçimsiz bir benzetme olacak ama bence Türkiye’de siyaset, artık pornografinin sınırlarında geziyor.

Bunun kibarcası "otoriter, popülist" siyaset oluyor.

Birkaç oy devşirmek, onay almak, bir sonraki yarıştan da kazançlı çıkmak adına insanları birbirine düşman etmenin, "öteki"ne eziyet çektirmenin, en temel hakları elinden alınırken ses çıkarmamanın ve bilimselliği değil, dini öne çıkarmanın bedeli, muhtemelen sandığımızdan ağır.

Hem toplumsal ve evrensel barış, hem toplumsal refah açısından...

AVRUPA BİZİ BÖLECEK AMA AB’YE EVET?     

Siyasetçilerin oynamayı sevdiği malzemelerden biri, Türkiye’nin bölünme korkusunu diri tutmak.

Araştırmada "Sevres sendromu" adı verilen bölüm, buna dair önemli ipuçları veriyor. Sevres sendromu, Türkiye’nin Avrupa teşvikiyle bölünüp parçalanması, AB’nin talep ettiği reformların Sevr anlaşmasından farksız gibi sorularla ölçülmüş.

Başta MHP ve AKP taraftarları olmak üzere, İYİ Parti ve CHP taraftarlarında, daha az da olsa HDP’lilerde de "bölünme" korkusu olduğunu doğrulamış sonuçlar.

Öte yandan AB’ye girmek için referandum olsa ne derdiniz sorusuna verilen cevaplar enteresan:

MHP %34.8, AKP %42.5, İYİ %52, HDP 62.3, CHP %64.8 oranında "evet" demiş.

Bana kalırsa Avrupa’yla, Batı’yla olan aşk-nefret ikilemini ve son yıllarda iyice kaşınan milliyetçilik ruhunu yansıtıyor bu sonuçlar.

Ama en çarpıcısı şu:

Bölünmekten, parçalanmaktan bu kadar korkan bir toplum, aslında kendi içinde birbirine düşman.

Kötülüğün, müdahalenin genelde dışarıdan geleceğine inanıyor insanımız.

Ama farklı görüşlerdeki vatandaşlarını dinlemek yerine kendi kapsülünde yaşamayı ve ötekiye haksızlığı, ayrımcılığı destekliyor. Siyaset yapmasın, telefonu dinlensin, çocuğumla oynamasın diyor.

Hatta yabancı ülkelerle diyalog yoluyla değil, silah yoluyla "konuşmak" haktır, diyor.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyorum ben de:

Zaten kendin bölünmüşsün ey halkım, sorumluyu dışarıda arama...

Eğer hâlâ huzur içinde bir arada yaşama, parçalanmama gibi kaygılarımız varsa, en azından ortaklaşılan konularda buluşmayı denemekten başka çare yok gibi.

"Yeni" bir siyaset yapılacaksa, anahtarı burada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi