Malum virüsle yaşamak
Yazarların hep sıra dışı ya da çok derin şeyler yazmaları bekleniyor. İnsaf! Onların da insan olduklarını unutmayalım: Yazar beşer şaşar, bazen de sıradan bir gününü yazamaz mı?
Yazarların hep sıra dışı ya da çok derin şeyler yazmaları bekleniyor. İnsaf! Onların da insan olduklarını unutmayalım: Yazar beşer şaşar, bazen de sıradan bir gününü yazamaz mı?
'Atalarımızın ar ve hayâ perdesi yırtılmak diye pek düşündürücü bir tabirleri vardır.' demiş üstat Reşat Nuri Güntekin… Yalan tüm iktidarların fıtratında vardır. Ama arsızlık bambaşkadır.
Yılbaşı’nın kutlanmasını yasakladılar yerkürede. Evlerde bile. Salgın bahane, yasaklar şahane. Marazdan medet umuyor iktidarlar. Eğlenmek de yasak! Onlar, serpilip giden yaşama düşman.
Edebiyat dünyamızda ortalık yine toz duman. Bu seferki kutuplaşmanın konusu taciz değil, edebiyatımızın ismi: Türk edebiyatı mı diyeceğiz, Türkçe edebiyat mı… Yoksa 'imdat' mı?
Tacizcilerle “hemcins” olmak nasıl bir duygu? Cinsiyetimizin ve cinselliğimizin hep tacizle, şiddetle anılması, ilkellikle damgalanması? Sahi, biz erkekler… Bu muyuz? Neden? Yok mu çaresi?
'Gündem zehirlenmesinin' etkilerinden arınarak daha edebi konulara dönebilmek için yazılarıma bir süre ara vermiştim. Ama toksik siyasetten kaçarken edebi gündemin kirliliğine yakalandım!
Çok sert, tokat gibi sözler! Bu hafta bu kadar. Gündemi yazdım işte…
Fransız ürünlerine yan bakmamız buyuruldu. Milli seferberliğe Fransız kalamam. Üstelik serde hasbelkader edebiyatçılık var. Özgün katkı sunabilmem gerek. O halde buyurun buradan yakın…
Eleştirel süzgeç ve analitik çerçeveden yoksun bir bilgi hâlâ “bilgi” midir, yoksa bilgi kirliliği mi? Akılcılıkla sorgulanmayan bir “bilgi”, yeni bir tür bağnazlığın harcı olabilir mi?
Ermenistan’da ölü sayısı bini bulmuş! Azerbaycan’da ise altı yüzü geçmiş. Resmi rakamlara göre tabii, gerçeğini bilemeyiz. Bunlar sadece Covid’den ölenler. Ama belli ki yetmemiş...